25 Ocak 2011’den itibaren açlık grevinde olacak 300 göçmen işçinin çağrısı

Biz tüm Yunanistan’daki kadın ve erkek mültecileriz. Buraya sefaletten, işsizlikten, savaşlardan ve diktatörlüklerden kaçmak için geldik. Çokuluslu şirketler ve onların siyasi uşakları, bize, hayatımızı tekrar ve tekrar tehlikeye atarak Avrupa’nın kapısına yaptığımız yolculuklardan başka bir seçenek bırakmadılar. Bizim ülkelerimizi sömürüp, bizimkilerden çok daha iyi yaşam koşullarından faydalanan Batı, onurlu bir yaşam sürmemiz ve insanca yaşayabilmemiz için tek şansımız. Düzenli ya da düzensiz olarak girmiş olsak da biz Yunanistan’a geldik ve kendimizi, ailelerimizi desteklemeye çalışıyoruz. Yasadışılığın kör karanlığında onurumuz olmadan yaşıyoruz. İşverenler ve devlet organları bizim işgücümüzün insafsızca sömürülmesinden faydalanıyor. Alnımızın teriyle ve bir gün Yunan işçi yoldaşlarımızla aynı haklara sahip olma hayaliyle çalışıyoruz.

Son zamanlarda hayatımız çok daha katlanılamaz oldu. Maaşlar düştükçe ve fiyatlar arttıkça göçmenler, bu sefaletin ve Yunan işçilerle küçük işletmelerin insafsız sömürüsünün sorumlusu olmakla suçlandı. Aşırı sağ söylem medya aracılığıyla, bizim hakkımızda konuştukları zaman yeniden üretildi. Faşist ve ırkçı partilerle grupların propagandaları, göç konusunda devletin resmi dili haline geldi; bu sırada da onların “kanun teklifleri” devlet politikası oldu: Meriç’teki duvar, yüzen alıkonma merkezleri, Ege’deki Avrupa ordusu, kentlerdeki bastırma, toptan sınırdışılar… Yunan işçiler aniden bizim onlara bir tehdit oluşturduğumuza inandılar, kendi hükümetlerinin eşi benzeri görülmemiş saldırısından bizi sorumlu tuttular.

Bu yalanlara ve zulme yanıt şimdi verilmelidir ve bu yanıt, biz kadın ve erkek göçmenlerden gelecektir. Kendi hayatlarımızı, bu adaletsizliği durdurma pahasına riske atacağız. Tüm kadın ve erkek göçmenlerin yasallaştırılmasını istiyoruz; Yunan işçilerle aynı politik, sosyal hak ve yükümlülükleri talep ediyoruz. Yunan işçi yoldaşlarımızdan, sömürüye maruz kalan herkesten bizimle beraber olmalarını istiyoruz. Mücadelemizi destekleyin! Yalanların, adaletsizliğin, faşizmin, siyasi ve ekonomik elitlerin despotizminin devam etmesine izin vermeyin. Bu koşullar, insanlık onuruyla yaşamak adına, bizi ülkemizden çocuklarımızla birlikte kaçmaya zorlayan koşulların aynısıdır.

Sesimizi duyurmak için, haklarımızla ilgili duyarlılığı arttırmak için başka bir seçeneğimiz yok. Aramızdan 300 kişi Atina ve Selanik’te 25 Ocak 2011 günü açlık grevine başlayacak. Hayatlarımızı riske atıyoruz; çünkü her iki şekilde de yaşam koşullarımızda saygınlık yok. Bizim yaşadığımız acıları çocuklarımızın da yaşamasına izin vermektense, burada ölmeyi yeğliyoruz.

Ocak 2011

Yunanistan'da Kuran-ı Kerim gerginliği


Yunanistan'da Kuran-ı Kerim gerginliği Yunan polisinin gerçekleştirdiği operasyonda, Suriyeli göçmelere ait Kuran-ı Kerim sayfalarının yırtıldığı iddiası Atina'da gerginliğe sebep oldu. Göçmenler ile polis karşı karşıya geldi.

Polis Kur'an'ı yırtı Atina karıştıYunan polisinin gerçekleştirdiği operasyonda, Suriyeli göçmelere ait Kuran-ı Kerim sayfalarının yırtıldığı iddiası Atina'da gerginliğe sebep oldu. Göçmenler ile polis karşı karşıya geldi.Yunanistan'ın başkenti Atina'nın merkezindeki Omania Alanı'nda, göçmenlerle polis arasında arbede çıktı. Yunan basın-yayın organları, Yunan polisinin dün yaptığı asayiş operasyonu sırasında, bir grup Suriyeli göçmenin evraklarını kontrol ederken, göçmenlere ait bir Kuran-ı Kerim'in sayfalarını yırttıkları iddiası üzerine çoğu Afgan uyruklu kalabalık bir grubun bugün öğleden sonra Omania Alanı'nda toplandığını duyurdular. Alanda toplanan göçmenlerin polis tarafından dağıtılmak istenmesi üzerine ortamın gerildiği ve polis ile göçmenler arasında ufak çaplı arbedeler yaşandı. , Olayların ardından alanda toplanan grubun toplu olarak namaz kıldıkları ve yarın da bir protesto gösterisi yapacaklarını açıkladıkları belirtildi. Öte yandan Yunan Devlet Televizyonu NET, Yunan polisinin dün gece 'Agarnon' semtinde gerçekleştirdiği 'Süpürge Operasyonu'nda, çok büyük bölümü göçmen olan 612 kişi ile 123 araç ve 37 dükkanın kontrolden geçirildiğini ve 86 kişinin ifadelerinin alındığını duyurmuştu. NET, operasyonda 44 kişinin ise gözaltına alındığını bildirmişti.

multeciler yunan polisi ile catisti

multeciler yunan polisi ile catisti




yunanistan

yunanistan

Yunanitan'da olaylar suruyor

Yunanistan'da olaylar sürüyor
Atina'da dün gece 16 yaşındaki bir gencin polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirmesinin ardından Yunanistan'ın pek çok kentinde başlayan protesto gösterileri devam ediyor.
Kendilerini "anarşist" ve "iktidar karşıtı" olarak niteleyen grupların sabaha kadar süren olaylarda Atina, Selanik, Yanya, Patras ve Girit adasında çok sayıda banka şubesi, iş yeri, polis karakolu, kamu binası ve aracı ateşe vermelerinin ardından Atina ve Selanik ile Girit adasında olaylar çıktı.
Polisi protesto eden gruplar kent merkezlerinde yer yer polisle çatıştı. Polisin göz yaşartıcı gaz kullandığı olaylarda göstericiler taş, sopa ve molotofkokteylleriyle güvenlik güçlerine yanıt verdiler.
Atina ile Selanik kentlerinde düzenlenen protesto yürüyüşlerine katılan binlerce gösterici ile güvenlik birimleri arasında da çatışmalar çıkarken, gösterici grubundan kopan maskeli şahısların Selanik'de iki polis karakoluna saldırdığı, çevrede park halinde bulunan araçları ise ateşe verdiği kaydedildi.
Olaylar nedeniyle kent merkezlerinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, Türkiye'nin Selanik Başkonsolosluğu çevresinde de geniş güvenlik önlemleri alındığı öğrenildi.
Girit'in Kandiye kentinde devam eden olaylarda ise bir polis karakoluna, sonrasında ise valilik binasına saldırılar düzenlendiği, çok sayıda banka şubesine ise molotofkokteyli atıldığı belirtildi.
Bu arada kimliği açıklanmayan 16 yaşındaki gencin öldürülmesi olayına karışan 2 polis memuru ve olayın meydana geldiği Eksarhia semti polis merkezi amirinin, açılan soruşturma tamamlanıncaya kadar görevden alındığı açıklandı.
-KARAMANLİS'İN AÇIKLAMASI-
Öte yandan Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, olaylarda hayatını kaybeden 16 yaşındaki gencin ailesine gönderdiği baş sağlığı mesajında, "Tüm Yunanlılar gibi kendisinin de çok büyük üzüntü duyduğunu, sorumluların bulunacağını ve böyle bir olayın tekrar etmemesi için gereken tüm önlemlerin alınacağını" kaydetti.
Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas ise meydana gelen olayların bir hukuk devleti için travma teşkil ettiğini belirtti.
Yunanistan İçişleri Bakanı Prokopis Pavlopulos ile Bakan Yardımcısı Panayotis Hinofotis'in bu sabah istifalarını Başbakan Karamanlis'e sundukları, ancak istifalarının kabul edilmediği açıklanmıştı.
Polisin açtığı ateş sonucunda 16 yaşındaki bir gencin yaşamını yitirmesini "münferit bir olay" olarak niteleyen Pavlopulos, olaylarla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğünü ve suçluların örnek olacak şekilde cezalandırılacağını açıklamıştı.
Pavlopulos, protesto gösteriyle ilgili olarak da insan haklarıyla ilgili gösterileri haklı bulduğunu ancak bu gösterilerin masum vatandaşlara zarar vermesine izin vermeyeceklerini vurgulamıştı.
Atina kent merkezindeki "Eksarhia" semtinde meydana gelen olayda, devriye gezen polis aracına taş ve sopalarla saldıran bir grup maskeli şahısa polisin ateş açması üzerine kimliği açıklanmayan 16 yaşındaki bir genç yaşamını yitirmişti.



YUNANISTA MULTECILERE KOTU MUAMELE EDIYOR


Uluslararası Af Örgütü, Yunanistan’dan Türkiye üzerinden ülkeye gelen mültecilere kötü muamele edildiği yönündeki iddiaları araştırmasını istedi.
Yunanistan’a geçerken Türkiye’ye geri dönmeye zorlanan 13 Afganlı mülteci Uluslararası Af Örgütü temsilcilerine Yunan Sahil Güvenlik birimlerinin kendilerine kötü muamelede bulunduğunu aktardı. 8 Ocak günü yaşanan olayda 8’i 18 yaşının altında 13 mülteci Ayvalık’tan Yunanistan’ın Lesvos adasına geçmeye çalışırken yüzleri maskeli ve üniformalı askerlerin bulunduğu iki bot tarafından durduruldu. Bulundukları tekne içinde sorguya alınan mülteciler askerlerin kendilerini tartakladığını ve iç çamaşırlarında kadar soyunmaya zorlandıklarını belirtti. Yunanistan Sahil Güvenliği ise Yunan karasularında böyle bir olayın ve 13 mültecinin kendilerine rapor edilmediğini savundu. Af Örgütü yaptığı açıklamada mültecilerin ifade ettiği muamelelerin Yunan iç hukuku, uluslararası hukuk ve insan hakları hukukunda suç sayıldığını belirtti. Yunan hükümetinden olayı soruşturmasını isteyen Af Örgütü, geçmişte de Yunan Sahil Güvenliğinin benzeri olaylarda sorumluluğu daha önce de üstlenmediğini ifade etti. Geçtiğimiz Ekim ayında Alman ProAsyl kuruluşunun benzeri iddiaları üzerinde Yunanistan Deniz Bakanlığı olayla ilgili bir soruşturma başlatmıştı. Bu soruşturmanın sonuçları konusunda henüz bir açıklama yapılmadı. Türkiye üzerinden Batı Avrupa ülkelerine geçmek isteyen mültecilerin ilk durağı olan Yunanistan son yıllarda mülteci akınına karşı sert önlemler almış durumda. Ege Denizi’nde denetimlerini arttıran Yunanistan, sahil güvenlik botlarıyla sürekli olarak mültecileri taşıyan gemileri arıyor.

BASIN ACIKLAMASI

23.10.2008

22 Özbek Mülteci Van Emniyeti Tarafından Hukuka Aykırı Bir Şekilde İran'a Sınır Dışı Edildi .Van'da son aylarda sayıları kaygı verici derecede artan hukuksuz sınır dışı olaylarına bir yenisi daha eklendi. Bu olayın dehşet verici bir tarafı da, 22 kişilik Özbek mülteci grubunun bir ay arayla ikinci defa sınır dışı edilmiş olması.
İlk sınır dışı olayı:
12 Eylül 2008 günü, aralarında kadınlar ve çocuklar bulunan 25 Özbek mülteci kendilerine kırtasiye ve gıda yardımı yapılacağı vaadiyle getirildikleri Van Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi yetkilileri tarafından hukuka aykırı olarak İran'a sınır dışı edilmişti. Bu aşamada Uluslararası Af Örgütü tarafından İran ve Türkiye'ye yönelik acil eylemler yayınlanmıştı.

Olayın ardından, 19 Eylül 2008 tarihinde, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, Mazlumder, Mültecilerle Dayanışma Derneği ve İnsan Hakları Gündemi Derneği bir basın açıklamasıyla olayla ilişkin kaygılarını kamuoyuyla paylaşmıştı.

Olaya konu olan 25 Özbek vatandaşından 22'si Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından "mülteci" olarak tanınmış durumda, diğer ikisinin ise başvuruları değerlendirme aşamasında. Bahsi geçen mültecilerin daha sonra verdikleri ifadelere göre mülteciler, silah zoruyla İran'la Türkiye'yi ayıran dağlık bölgeye bırakıldılar. Bu bölgede kimliği bilinmeyen kişilerce rehin alınarak alıkonuldular. Mülteciler 7 günlük esaretten sonra istenen fidye parasını ödeyerek serbest kalabildiler. Bundan sonra mülteciler 3 günlük zorlu bir yolculuktan geçirip 22 Eylül'de kaçak yollardan Türkiye'ye dönmeyi başarmıştı. Özbek mülteciler Van'a döndükten sonra, Van Barosu, İnsan Hakları Derneği ve Mazlumder avukatlarına verdikleri ifadelerde, sınır dışı edilmek üzere götürülürken dövüldüklerini, üzerlerindeki para ve değerli eşyaların alındığını belirtmişti. Üç kuruluş 29 Eylül'de mültecilerin anlatılarını belgeleyen bir rapor yayımlamıştı.

İkinci sınır dışı olayı:

11 Ekim 2008 Cumartesi akşamı aynı Özbek mülteci grubunun Van polisi tarafından bir kere daha zor kullanılarak evlerinden toplandıkları ve bilinmeyen bir yere götürüldükleri anlaşılmaktadır. İnsan hakları örgütlerinin cumartesi gecesi ve pazar günü boyunca yetkililerle yaptıkları temaslara ve sürdürülen yoğun gayretlere karşın, mültecilerin serbest bırakılmasını sağlamak mümkün olmamıştır. 13 Ekim Pazartesi günü BMMYK Türkiye Ofisi tarafından yapılan yazılı bilgilendirme ile bu kişilerin bir kez daha İran'a sınır dışı edildikleri öğrenilmiştir.

Geri göndermeme (non-refoulement) ilkesi uluslararası mülteci hukukunun temel bir öğesidir. Geleneksel hukuk ile Türkiye'nin taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile Türkiye bu ilkeye mutlak saygı göstermek hukuki sorumluluğu altında bulunmaktadır. Oysa Türkiye'nin son zamanlardaki bazı olaylarda bu ilkeyi ihlal ettiği kurumlarımızca gözlenmektedir. Bu kapsamda 23 Nisan 2008 tarihinde Habur sınırında yaşanan hukuka aykırı sınır dışı işleminden sonra vuku bulan ölüm olaylarına ilişkin yapmış olduğumuz basın açıklamasından sonra başlatılan soruşturma henüz sonuçlandırılmamıştır. Mülteci hakları ve insan haklarının açık ve kaba bir ihlali anlamındaki bu işlemlerin sorumluları hakkında etkin, hızlı, adil ve şeffaf bir soruşturmanın yürütülmesi, sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bundan sonra benzeri ihlallerin yaşanmaması için gerekli önlemlerin Hükümet tarafından alınması gerekmektedir.


Detaylı bilgi için:
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi - Volkan Görendağ 0533 270 02 64
Helsinki Yurttaşlar Derneği - Oktay Durukan 0 212 292 68 42
Mazlum Der - Av. Halim Yılmaz 0 212 621 15 11
İnsan Hakları Derneği - Av. Cüneyt Caniş 0432 215 20 80
Mülteci Der - Av. Taner Kılıç 0 532 681 68 18
İnsani Yardım Vakfı - Gülden Sönmez 0212 631 21 21
İnsan Hakları Gündemi Derneği - Av. Orçun Ulusoy 0 232 489 55 28


Irana 15;i cocuk 24 ozbek ,zorla geri gonderme


12 Eylül'de yaklaşık bir yıldır Van'da yaşayan 24 kişilik bir Özbek grubu İran'a sınır dışı edildi. Grup, şu anda kimliği belirsiz İranlı bir grup tarafından tutulmaktadır. Uluslararası Af Örgütü, kimliği belirsiz kişiler tarafından tutulmakta olan grubun güvenliğinden endişe duymaktadır ve grubun, şu anda kendilerini tutmakta olan kişiler tarafından serbest bırakılmaları halinde, İran yetkililerinin bu grubu Özbekistan’a zorla geri göndermesinden endişelenmektedir.
Özbekistan'a dönmeleri halinde gruptaki yetişkinlerin tecrit gözaltısı, işkence ve diğer kötü muamelelere maruz kalma riski mevcuttur. Grup, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından mülteci olarak tanınmıştır.
Van'daki Güvenlik Şube'de görevli polis memurlarının, grubu, çocukların okul ihtiyaçları için malzeme dağıtmak üzere Şube'ye çağırdıkları bildirilmiştir. Grup, iddialara göre Güvenlik Şube’ye geldiğinde bir otobüse bindirilip İran sınırına yakın ıssız bir bölgeye götürülmüştür. Grubu İran bölgesine zorla gönderilmek üzere ıssız bölgeye götüren Türk güvenlik görevlileri, gruba "size burada ihtiyacımız yok" demiştir. Vardıklarında, görünüşte İran devleti ile ilişkisi olmayan, kimliği belirsiz bir grup, mülteci grubunu tutsak almış ve ölümle tehdit etmişlerdir.
ARKAPLAN BİLGİSİ
Aslen Özbek olan aileler, 1990'ların sonlarında Özbek yetkililer tarafından, devlet karşıtı etkinlikleri olan bir imam tarafından yönetildiği iddia edilen devlet kontrolü dışındaki bir camide ibadet ettikleri için zulüm ve tutuklanmaktan kaçmak için Özbekistan'dan Tacikistan'a gitmişlerdir. 1999'da Tacikistan'dan Afganistan'a geçmişlerdir ancak oradan da savaş nedeniyle 2001 yılında ayrılmışlardır. Sonunda İran'a ulaşmışlar ve BMMYK tarafından mülteci olarak tanınmışlardır. Grup, 2007 yılında, Özbekistan'a zorla geri gönderilme tehdidi altında oldukları İran'dan Türkiye'ye kaçtı. BMMYK Türkiye tarafından gruptan 22 kişinin mülteci statüsü yeniden tanındı. 2 kişinin statüsü hakkında ise henüz karar verilmedi. Ailelerin, Tacikistan ve Afganistan'da -muhtemelen baskı altında- kamplarında kaldıkları silahlı bir muhalif grup olan Özbekistan İslami Hareketi (IMU) ile bağlantıları vardı.
Özbekistan'daki insan hakları durumunu inceleyen Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Komite, Kasım 2007'de, işkencenin yaygın ve sistematik olduğunu belirtmiştir. Uluslararası Af Örgütü yıllar boyu sığınmacıların ya da adli şüphelilerin Özbekistan'a zorla geri gönderildiği pek çok vakayı belgelemiştir. Zorla geri gönderilen bu insanların çoğu tecrit gözaltısında tutulmuş bu sebeple işkence veya diğer kötü muameleye maruz kalma riskleri artmıştır. Çoğu kez bu kişiler, işkence altında alınan itirafların kanıt olarak gösterildiği, adil olmayan yargılamalar sonucu zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı koşullarda uzun hapis cezalarına mahkûm olmuşlardır.
Nisan 2008'de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 12 mültecinin Rusya'dan Özbekistan'a iadesinin "ciddi boyutlarda işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalma riski nedeniyle, 3. Maddenin (işkence yasağı) ihlali anlamına geleceğine” hükmetmiştir.
ÖNERİLEN EYLEM: Lütfen mektuplarınızı en kısa zamanda İngilizce, Farsça ya da kendi dilinizde gönderin:
- İran yetkililerinden, 24 mülteciyi alıkoyan grubun, bu kişileri güvenli bir şekilde serbest bırakması için gerekli tüm girişimlerin yapılmasını talep edin;
- İran yetkililerine, grup serbest bırakıldığında, risk altında olacakları Özbekistan'a iade edilmemeleri için çağrıda bulunun.
LÜTFEN MEKTUPLARINIZI AŞAĞIDAKİ ADRESLERE GÖNDERİN:
Yargı Dairesi Başkanı
Director, Human Rights Headquarters of Iran
His Excellency Mohammad Javad Larijani
Howzeh Riassat-e Ghoveh Ghazaiyeh
Pasteur St, Vali Asr Ave.,
south of Serah-e Jomhouri,
Tehran 1316814737, Iran
Fax: +98 21 3390 4986 (lütfen sürekli deneyin)

avrupa birligi ortak multeci politikasi


Avrupa Birliği ortak mülteci politikası arayışında
Avrupa Birliği ülkeleri ortak bir mülteci politikası uygulamaya hazırlanıyor. Avrupa Birliği ülkeleri iç işleri bakanları, kaçak göçmenlerin sınır dışı edilmelerine ilişkin yeni bir yönerge üzerinde uzlaşmaya vardı.
Geçtiğimiz hafta Lüksemburg'da bir araya gelen Avrupa Birliği ülkeleri iç işleri bakanları, kaçak göçmenlerin sınır dışı edilmelerine ilişkin düzenlemeleri içeren yeni bir yönergeyi Avrupa Parlamentosu'nun onayına sundu. Avrupa Parlamentosu yönergeyi yakın bir tarihte oylayacak.
Avrupa Birliği'nde sınırların açılmış olması, ülkeleri mültecilere karşı ortak bir tutum belirlemeye itiyor. Siyasetçiler gibi sivil toplum kuruluşları da, kaçak göçmenlere ilişkin temel düzenlemelerin tüm Avrupa ülkelerinde geçerli olması gerektiği görüşünde. Temel yasal düzenlemeler aynı zamanda, kimi ülkelerin mültecilere karşı insanlık dışı muamelelerde bulunmasını engellemek için de gerekli görülüyor.
Mülteci örgütlerinden tepkiler
Kaçak göçmenlerin sınır dışı edilmesine ilişkin düzenleme sivil toplum örgütlerinin protestosuyla karşılaştıKaçak göçmenlerin sınır dışı edilmesini kimi kurallara bağlayan yeni yönerge, Mülteci Konseyi ve Alman Mülteci Örgütü Pro Asyl gibi sivil toplum örgütlerinin desteğini almadı. Örgütler, yönergenin mültecilerin durumunu iyileştirmediği kanısında. Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nden Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve insan hakları hukuku uzmanı Wolfgang Kreissl Dörfler, sivil toplum örgütlerinin endişelerine rağmen, yönergenin faydalı olacağını savundu. Dörfler, ''önemli olan, yasal düzenlemelerden dolayı sınır dışı edilmek zorunda kalan insanların koşullarının iyileştirilmesi, çocukların aileleri ile birlikte hapishanede yaşamak zorunda kalmaması ve sınır dışı edilecek suçsuz insanların, suçlularla birlikte aynı yerde yaşamaya mahkûm edilmemesi'' şeklinde konuştu.
Tutukluluk süresi 18 ay
Yeni yönerge ile iltica talebi geri çevrilen ya da AB sınırları içerisinde kaçak ikamet ettiği tespit edilen göçmenlerin durumunun iyileştirilmesi amaçlanıyor. Yönerge, kaçak göçmenlerin sınır dışı edileceği zamanı da netliğe kavuşturuyor. Yönergenin yürürlüğe girmesi halinde Avrupa Birliği sınırları içinde kaçak ikamet ettiği tespit edilen göçmenler, sınır dışı edilene kadar en fazla 6 ay tutuklu kalabilecek, ancak bu süre normal haller dışında 18 aya kadar da uzayabilecek.
''Avrupa ülkelerinde ortak düzenlemelere ihtiyaç var''
Mülteci örgütleri, kaçak göçmenlerin tutuklu hallerinin 18 aya kadar uzamasına olanak tanıyan bu yeni düzenlemeye tepkili. Siyasetçiler ise, yeni yönergenin Avrupa Birliği Komisyonu'na AB ülkelerinde düzenlemelerin hayata geçirilip geçirilmediğini denetleme fırsatı verdiği kanısında. Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nden Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve insan hakları hukuku uzmanı Wolfgang Kreissl Dörfler, yönergenin ülkelerde tutukluluk koşullarının iyileştirilmesini öngörmesi nedeniyle ülkelere maliyetinin yüksek olacağını söyledi, ancak uluslar üstü ortak bir politikanın, ulusal düzeydeki uygulama farklılıklarını ortadan kaldıracağına dikkat çekti. Dörfler'e göre, bütün Avrupa ülkelerinde ortak düzenlemelerin uygulamaya konulması gerekli.

Plass, Christopher
Kaynak:
http://www.dw-world.de

Multeci odulu yunan avukatlar birligi'nin

Alman mültecilerle dayanışma örgütü Pro Asyl'in bu seneki insan hakları ödülüne mülteci hakları üzerine çalışmalar yürüten Yunan Mülteci ve Göçmen Hakları Avukatlar Birliği layık görüldü.
Pro Asyl örgütünden yapılan açıklamada, birliğin Avrupa'nın sınırlarında ve Yunanistan'daki mülteci kamplarında tutulan mültecilere verdiği destek nedeniyle ödüllendirildiği belirtildi.
Pro Asyl'in Başkanı Dr. Jürgen Mikisch, insan hakları ödülüne layık görülen Yunan Mülteci ve Göçmen Hakları Avukatlar Birliği'nin çalışmalarını överek, derneğin keyfi uygulamalaar, insan hakları ihlallerine ve tutuklamalara karşı yürüttüğü mücadelenin önemine dikkat çekti.
“AB sorunları sınır ülkelerinin üzerine yıkıyor”
Yunan Mülteci ve Göçmen Hakları Avukatlar Birliği adına ödülü alan Marianna Tzeferakou ise ödülü alırken yaptığı konuşmada Avrupa Birliği'nin mülteci politikasını eleştirdi. Tzeferakou AB'nin yetersiz uygulamalarına işaret etti. Tzeferakou, "işin büyük bölümünü sınır bölgelerinde görev yapan dayanışma dernekleri yürütüyor. Bu ödül sayesinde Alman kamuoyunu Yunanistan'da olanlar hakkında bilgilendirme ve Avrupa Birliği'nin Yunan sınırlarında yaşananlara karşı taşıdığı sorumluluğa dikkat çekme fırsatı yakaladık. Dublin Anlaşması'na göre, mültecilerin sığındığı ülke, onları kabul etmekle yükümlü. Bu, Brüksel'in bütün zorluğu sınır ülkelerinin üzerine yıktığı anlamına geliyor. Bu çok ciddi bir sorun” dedi.
“Yunan makamları AB ülkelerinin taleplerini yerine getiriyor”
2007 yılının Ekim ayına Alman mülteci dayanışma örgütü Pro Asyl ve Yunan Avukatlar Birliği tarafından ortak bir rapor hazırlanmıştı. İnsan hakları ihlalleri, reddedilen sığınma talepleri, insanlık dışı muameleler ve Yunanistan'da meydana gelen işkence vakalarına dikkat çekilen rapora işaret eden Marianna Tzeferakou sorunun çözümünde herkese iş düştüğünü söylüyor. Marianna Tzeferakou “sahil güvenlik ekiplerinde görevli her polis kendi bölgesinde yaşananlardan sorumlu. Siyasi karar alma mekanizmalarının da sorumluluğu var. Ancak Avrupa Birliği'nin temelde şöyle bir taktik izliyor: "Mültecileri bizden uzak tutun!" Yunan makamları da diğer Avrupa Birliği üyelerinin taleplerini yerine getiriyor" şeklinde konuştu.
Reşit olmayan mülteci sorunu
Alman örgüt Pro Asyl, özellikle Türkiye sınırından Yunanistan'a girmeye çalışan ve henüz reşit olmayan binlerce gencin insanlık onuruyla bağdaşmayan koşullarda tutulmasını eleştiriyor ve bunun değişmesini talep ediyor. Marianna Tzeferakou da genç yaştaki mültecilere yapılan kötü muameleye de işaret ediyor. “Reşit olmayan mültecilere yapılan muamele hem Yunanistan hem de Avrupa Birliği için bir skandal” diyen Marianna Tzeferakou, genç mültecilerin himaye altında olmadığını, tutuklandığını ve hukuki destek almadıkları halde haklarında sınır dışı edilme davaları açıldığını belirtti. Tzeferakou, “Yunanistan'a yüzbinlerce reşit olmayan mülteci geliyor ve onların nerelerde yaşadığın hiç kimse bilmiyor. Bir suistimalin kurbanı mı olduklarını yoksa insan tacirlerinin tuzağına mı düştüklerini kimse bilmiyor..." dedi.
Alman mülteci örgütü Pro Asyl'in Avrupa temsilcisi Karl Koop ise "Yunanistan bugün bu sorunlarla tek başına mücadele edemez" diyerek Avrupa Birliği sınırlarındaki bütün bir sistemin insani biçimde yeniden yapılandırılması gerektiğini belirtti.

Yunan polisinin reziligi


Yunan polisi uyuşturucu şüphesiyle bir göçmeni yolun ortasında soydu. Ülke karıştı.
Yunan polisi, uyuşturucu taşıdığı şüphesiyle çevirdiği bir göçmeni yolun ortasında ve herkesin gözü önünde böyle arıyor.
Ekimin 7'sinde başkent Atina'nın göbeğinde ve güpegündüz yaşanan bu olay, insan hakları kuruluşlarının sert protestolarına neden oldu. Bu çirkin davranışı sergileyen üç Yunan polisi açığa alınırken, olayla ilgili soruşturma açıldı.

yunan polisinin reziligi

yunan polisinin reziligi

Eminiyete multeci isyani


İstanbul'da Yabancılar Şube Müdürlüğü'nde gözaltına tutulan 786 kişi isyan çıkardı
13 Ekim 2008 Pazartesi -11:29:26
Kumkapı'da bulunan Yabancılar Şube Müdürlüğü'nde gözaltına tutulan 786 kişi isyan çıkardı. Bulundukları noktaya barikat kurdukları öğrenilen yabancı uyruklu şahıslar, ellerine geçirdikleri yatak ve battaniyeleri camlardan attı. Alınan bilgiye göre, çeşitli suçlardan gözaltına alınarak Kumkapı'daki Yabancılar Şube Müdürlüğü'ne getirilen 786 kişi isyan çıkardı. Zor şartlar altında kaldıklarını öne süren yabancı uyruklu şahıslar, zaman zaman camlardan dışarıya bakarak Türkçe "Yemek yok", "Doktor yok" diye bağırdı. Güvenlik güçleri isyanı bastırmak için çalışma yaparken, bulundukları noktaya barikat kuran şahıslar bu sırada ellerine geçirdikleri yatak ve yorganları camdan attı.

Umuda yolculuk yapanlarin turkiye de hayatta kalmalari mucize


CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, Türkiye'nin mülteciler ve sığınmacılar konusunda imza attığı uluslararası sözleşmelerden doğan sorumluluklarını yerine getirmediğini öne sürerek, "Umuda yolculuk yapanların Türkiye'de hayatta kalmaları neredeyse mucizelere bağlı" dedi. CHP İstanbul Milletvekili Soysal, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında umuda yolculukları kadın, çocuk ve hatta bebeklerin ölümüyle sonuçlanan mülteci ve sığınmacıların yaşadıklarının, bir insanlık ayıbı olarak karşılarına çıktığını söyledi. Mültecilerin, sığınmacıların, göçmenlerin ve yerinden edilen insanların da hakları bulunduğunu vurgulayan Soysal, bu hakların en önemlisinin yaşam hakkı olduğunu belirtti. Bu insanların hayatta kalmalarının neredeyse mucizelere bağlı olduğunu ifade eden Soysal,geçtiğimiz günlerde Van'da da benzer bir drama şahit olduklarını anlattı. Soysal, geçtiğimiz günlerde Van Yabancılar Şubesi'nin 2'si 6 aylık bebek, 15'i çocuk 22 Özbek mülteciyi kamyonlarla sınıra yakın bir yerde bıraktığını ileri sürerek, direnmek isteyen mültecilere ise dayak atıldığını iddia etti. Türkiye'nin zulümden kaçan binlerce kişi için bir sığınma yeri olarak görüldüğünü belirten Soysal, buna karşın Türkiye'de bir iltica yasası bulunmadığını kaydetti. Soysal, tüm göç yollarının üzerindebulunan Türkiye'de bir iltica yasası olmamasının büyük bir eksiklik olduğunu dile getirdi. Türkiye'nin bu konuda bazı uluslararası sözleşmelere imza atmasına rağmen hukuki sorumluluğunu yerine getirmediğini de öne süren Soysal, "Umuda yolculuk yapan mülteci ve sığınmacıların Türkiye'de hayatta kalması neredeyse mucizelere bağlı. Bu insanlar için birşeyler yapılmalı. Bu drama daha ne kadar seyirci kalınacak. Öncelikle bir iltica yasasının çıkması gerekiyor. 2012 yılına ertelenen bu yasanın süratle, insani duyarlılıkla, sivil toplum örgütlerinin de katılacağı ortak bir çalışmayla çıkarılmasıgerekiyor" şeklinde konuştu. Bu olaylardan nemalananların da ortaya çıkarılması gerektiğini kaydeden Soysal, insan hayatını rant kapısı haline getirenlerin engellenmemesi halinde bunların teşvik edilmiş olacağını söyledi. Soysal, şu anda Türkiye'de 15 bin sığınmacı ve iltica başvurusu yapmış yabancı bulunduğunu belirtti. Meclis'in de bu konuda duyarlı olmasını isteyen Soysal, İnsan Hakları Komisyonu'nun konuyu en temel konulardan biri olarak ele alması gerektiğini bildirdi. Soysal, bu konuda ayrıca Meclis Araştırma Komisyonukurulması amacıyla önerge vereceklerini açıkladı.

Kahramanmaras'ta multeci operasyonu

26.09.2008
Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde İran'dan Türkiye'ye kaçak olarak giriş yaptıkları tespit edilen 2 kamyonda toplam 107 mülteci yakalandı.
Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde İran'dan Türkiye'ye kaçak olarak giriş yaptıkları tespit edilen 2 kamyonda toplam 107 mülteci yakalandı. Edinilen bilgilere göre, Gaziantep yönünden gelerek Narlı turnikelerinden geçiş yapan kamyonlar, ihbar üzerine jandarma ekipleri tarafından takibe alındı. Evri beldesi yakınlarında durdurularak arama yapılan kamyonlarda yaşları 18 ila 25 arasında değişen toplam 107 mülteci bulundu. Mültecilerden 89'nun Pakistan, 17'sinin Afganistan uyruklu ve 1'inin de Hintli olduğu belirlenirken, kamyon şoförleri de gözaltına alındı. Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmek isteyen mültecilerin, Taliban zulmünden dolayı kaçmakta olduklarını öne sürdükleri öğrenildi. Pazarcık'ta bir süre konaklayan mülteciler bugün Kahramanmaraş'a getirildi. 3 otobüsle kente gelen mülteciler Batıpark Spor Salonu'na yerleştirildi. Mültecilerden bir çoğunun bitkin halde olduğu gözlenirken, Pakistanlı 2 mültecirahatsızlığından dolayı hastaneye kaldırıldı. Öte yandan, mülteciler yapılan sağlık kontrollerinin ardından jandarma tarafından polise teslim edildi. Mültecilerin bir süre daha Kahramanmaraş'ta kalacağı ve daha sonra yapılan görüşmelerin ardından sınır dışı edilecekleri öğrenildi.

Umuda Yolculuk Enez'de son buldu


Umuda Yolculuk Enez'de Son Buldu

18.09.2008
Edirne'nin Enez ilçesinden yasadışı yollarla Yunanistan'a geçmek isteyen 11 mülteci jandarmanın yaptığı kontrollerde yakalandı.

Edirne'nin Enez ilçesinden yasadışı yollarla Yunanistan'a geçmek isteyen 11 mülteci jandarmanın yaptığı kontrollerde yakalandı. Enez İlçe Jandarma ekiplerinin, Büyükevren köyü sınırında yaptığı kontrollerde 34 BY 5182 plakalı aracın içinde yasadışı yollarla Yunanistan'a geçmek isteyen 11 mülteci yakalandı. 7 Filistin, 3 Gürcistan ve 1 Irak vatandaşı olmak üzere toplam 11 göçmenle birlikte bunlara öncülük ettiği ileri sürülen H.F.isimli sürücü yakalandı. Göçmenleri taşıyan 22 RD 465 plakalı otomobilede el konuldu. Mültecilerin, İstanbul'dan gelip Enez'den deniz yolu ile Yunanistan'a gitmeye çalıştığı öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.

Yalova'da 10 multeci yakalandi

22.09.2008
Yalova'nın Altınova ilçesinde şüphe üzerine durdurulan bir araçta yapılan aramada yurda kaçan yollardan giriş yaptıkları belirlenen 10 mülteci yakalandı.
window.google_render_ad();
Yalova'nın Altınova ilçesinde şüphe üzerine durdurulan bir araçta yapılan aramada yurda kaçan yollardan giriş yaptıkları belirlenen 10 mülteci yakalandı. Yol kontrolü yapan emniyet ekipleri, şüphe üzerine bir aracı durdu. Araçta yapılan aramada 8'i Kuzey Iraklı, 2'si ise Filistinli 10 mülteci ele geçirildi. Şahısların pasaportlarının bulunmadığı ve yurda kaçak yollarla girdikleri tespit edildi. Bu sırada araçtan atlayarak kaçmaya başlayan bir kişi de polisin kısa süren takibi neticesinde yakalandı. Şahsın yapılan kimlik kontrolünde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde görev yaparken bir olaya adının karışması üzerine açığa alınan D.A. olduğu tespit edildi.Şahsın elindeki çantada 83 adet sahte para ele geçirildi. Mülteciler yapılan kontrolleri sonrasında Yalova Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesine goturuldu

Iranli siginmaci insaatta olu bulundu


11.09.2008
Van'da İran uyruklu bir sığınmacı girdiği inşaatta ölü olarak bulundu.

window.google_render_ad();
Van'da İran uyruklu bir sığınmacı girdiği inşaatta ölü olarak bulundu.Alınan bilgilere göre olay, bugün öğlen saatlerinde Van Çocuk Hastanesi'nin arkasında bulunan bir inşaatta sürekli çalan bir telefon sesinin gelmesi üzerine olay yerine giden çevredeki esnaflar, yerde yatan bir kişiyi görüp polis ekiplerine haber verdiler. Olay yerine gelen polis ekipleri, yerde yatan kişinin 3 yıl önce üçüncü bir ülkeye gitmek için Van'da bulunan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne başvuruda bulunan Muhammet Gassomi (31), olduğunu ve bir kaç saat önce öldüğünü belirlediler. Cumhuriyet Savcısı gözetiminde yapılan otopsinin ardından Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırılan Gassomi'nin cesedinin kesin ölüm sebebinin belirlemesi için Malatya Adli Tıp Kurumu'na gönderileceği ifade edildi.Öldüğü esnada yanında özel bir hastanede yapılmış bazı tetkik ve tahlil sonuçları bulunan Gassomi'nin bir bacağının kangren olduğu ve doktorların kesilmesi gerektiğini kendisine söylediği iddia edildi. Gassomi'nin de bundan dolayı intihar etmiş olabileceği kaydediliyor

Bitliste 15 gun icinde 800 kacak yakalandi


Bitlis'te 15 Gün İçinde 800 Kaçak Yakalandı
15.09.2008
Bitlis Valisi Mevlüt Atbaş, son 15 gün içerisinde yaklaşık 800 kaçak şahsın yakalandığını ve kapalı spor salonunda tutulan şahıslara Tatvan'da barında merkezi yaptıklarını belirtti.
window.google_render_ad();
Bitlis Valisi Mevlüt Atbaş, son 15 gün içerisinde yaklaşık 800 kaçak şahsın yakalandığını ve kapalı spor salonunda tutulan şahıslara Tatvan'da barında merkezi yaptıklarını belirtti.Vali Atbaş, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Bitlis ve ilçelerinde yurda kaçak giriş yaparken yakalanan kişilerin barınmalarını büyük sorun haline geldiğini belirtti. Atbaş, son 15 gün içerisinde yurda kaçak yollardan giriş yapan yaklaşık 800 kişinin yer sıkıntısı olması nedeniyle kapalı spor salonunda yatırıldığını, bu sorunun giderilmesi için Tatvan'da 'Mülteci Barınma Merkezi' yaptıklarını belirterek, "Bu insanların sınır dışı edilinceye kadar bir yerde bekletilmesi gerekiyor. Bitlis'te yer olmamasından dolayı spor salonunu tahsis etmiştik. Ancak resmi kurumunda buradaki işleyişini engellememek için Tatvan'da bir binayı onararak Barınma Merkezine dönüştürüyoruz. Önümüzdeki hafta içerisinde tamamlanacak olan bu bina için İl Özel İdaresi'nden yaklaşık 40 bin YTL'lik bir ödenek aktardık" dedi.Vali Atbaş, Ortadoğu'da yaşanan sıkıntıların bölgeye de yansıdığını belirterek, "Son 15 gün içinde yaklaşık 800 kişi Bitlis ve ilçelerinde yakalandı. Bunların bir kısmını sınır dışı ettik. Ancak halen elimizde 517 yabancı uyruklu kişi bulunuyor. Bunlarda halen Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne ait kapalı spor salonunda muhafaza ediliyor. Bu merkezin yapılmasının ardından artık barınma gibi bir sorunları olmayacak" şeklinde konuştu.

Edirne'de 176 multeci yakalandi


11.09.2008
Edirne'de, son üç gün içerisinde yasa dışı yollarla Yunanistan'a geçmek isteyen 6 değişik ülkeden 176 mülteci yakalandı.


Edirne'de, son üç gün içerisinde yasa dışı yollarla Yunanistan'a geçmek isteyen 6 değişik ülkeden 176 mülteci yakalandı. Edirne merkez ilçeye bağlı Üyüklütatar köyü ile Enez, Meriç ve İpsala ilçelerinde jandarma ve sınır devriyelerince yapılan kontrollerde, Irak, İran, Filistin, Pakistan, Myanmar ve Afganistan uyruklu toplam 176 mülteci yakalandı. Yakalanan mültecilerin alınan ifadelerinde kaçak olarak yurt dışına geçebilmek için insan tacirlerine 700 dolar ile 2 bin dolar arasında para ödedikleri belirlendi. Mülteciler, sınır dışı edilmek üzere Edirne Emniyet Müdürlüğü Pasaport ve Yabancılar Şubesi'ne teslim edildi. Öte yandan Edirne Emniyet Müdürlüğü Tunca Kışlası Barınma Evi'nde sınır dışı edilmeyi bekleyen 587 mülteci daha bulunuyor.

patra NO BORDER 2008

Yunanistan, patra sehrinde yapilan uc gunluk sinirlara hayir kampi tamamlandi
kampin birinci gunu multeci guruplari ve dayanismacilardan olusan veleybol maci duzenlendi katilim oldukca yuksekti ogle saatlerinde yapilan turnuva aksam saatlerine kadar devam etti
turnava,nin slogani ise DAYANISMA KAZANACAK idi...
aksam saat 7:00 civarlarinda degisik ulkelerden gelen katilimcilarin katildigi toplantilar yapildi ardindan tiyatro gosterisi ve sabah saatlerine kadar suren konser ile devam etti.....
Kampin ikinci gunu ise yapilan toplantidan sonra toplu olarak multecilerin kaldigi iskal bolgesine gidildi ve multeciler ile yapilan ortak toplati sonrasi yol trafige kapatilarak sehir merkezinde duzenlenen konsere gidildi ,yuruyuse 2000 binin uzerinde insan katildi oldukca coskulu olan yuruyussehir merkezinde son buldu ,konser basladiginda ise cosku hat safasinda idi binlerce insanin katildigi konser farkli gruplar tarafindan okunan mesaj lar ile devam etti.
Konsere farkli ulkelerden muzuk gruplari katildi muzuk gruplari arnavutluk,afganistan,bulgaristan,ve taninmis yerli sanatcilar ile coskulu gecti konser gecenin gec saatlerine kadar devam etti
No border kampinin ucuncu gunu ise yine sabah saatlerinde yapilan toplanti sonrasi toplu olarak patra sehir merkezinde merkezi meydanda yuruyus icin hazirliklar yapildi ,toplantilarda alinan karar ise ne pahasina olursa olsun limandaki polisin koydugu kirmisi cizgiyi gecmek ve bir gemiye HERKESE SERBEST DOLASIM HAKI yazili pankarti asmakti .
karar geregince multeciler daha onceden catisilacagi konusunda bilgilendirilmis ve isteyen katilim gostere bilinir diye bilgilendirilmisti .multecilerin catismaya katilmamasi konusunda uyarilmis ama multecilerin catisma sonrasinda limana girmeleri ve firsat esnasinda italya ya hareket eden gemi ve tir lara binmeleri konusunda yardim edilecegi sozu verilerek yuruyus baslatildi ,multeciler limana yakin bolgelerde beklerken limana dogru yuruyus basladi yaklasik iki yuz kisilik yuruyus gurubu daha onceden ayarlanan catisma malzemeleri ile donatildi,liman kapisini kesmek icin ayarlanan arac ve gereclere gerek kalmadan polis liman kapisina yetisemeden yuruyus grubu liman kapisindan iceri grir girmez polis ile catismayi baslati hazirliksiz yakalanan birinci cevik kuvet ekipi catisma karsinda kirik kalkan ve cop lari ile geri cekilmek zorunda kaldi gelen ikinci cevik kuvet grubu saldiri konusunda tedirginlik gecirirken kitle oldukca coskulu sekilde catismanin ilk safini guclendirdi ardindan gelen ucuncu cevik polis kuvetti de mudahale edemeyince polis yuruyus grubuna taleplerini sormak zorunda kaldi (catismada sadece bir iki gosterici hafif yaralanirken poliste yaralanma ve hasar oldukca yuksekti),talepler iletildi aksi halde patra sehri icinde catisma cikarilacagi ve sorumlulugununda polise ait oldugu iletildi ..polis caresiz talepleri kabul etti yuruyus grubu iceri girerken liman cevresinde bekleyen multeciler birer ikiser limana girdiler yaklasik bir saat liman da kalan yuruyus gurubu astiklari pankartin ardindan limandan ciktilar limana giren multeciler hayli sevincliydiler ,dis kapidan iceri griremeyen diger afganli multeciler ise kapida yuruyusculeri alkislayarak karsiladi ,yuruyus sehir icinde bulunan iskal evinin onunde son buldu ,bir saatlik dinlenmenin ardindan kamp yerine gidildi ve yapilan merkezi toplanti da uc gunluk kamp hakinnda eksiklikler ve yapilmasi gerekenler konusunda bilancolar cikarildi ve aksam saatlerinde kamp son buldu

patra 2008

patra 2008

patra no border 2008

patra no border 2008

Multeci kampinda olum orucu


01/09/2008
Kırklareli mülteci kampında beş İranlının geçici ikamet adresi verilmemesi ve serbest bırakılmadıkları gerekçesi ile ölüm orucuna başladıkları iddia edildi
EDİRNE - Kırklareli’ndeki Gaziosmanpaşa Yabancı Kabul ve Barınma Merkezi’ndeki 5 İranlı’nın, geçici ikamet adresi verilmemesini ve serbest bırakılmamalarını gerekçe göstererek, ölüm orucuna başladığı iddia edildi. Edinilen bilgiye göre, Yabancı Kabul ve Barınma Merkezi’ndeki İranlı Zahra Nasiri Seyithalan, Raha Hosenzadgan, Mohammad Ali Javelpoor, Latife Derya Neverdive Saeed Kazamini avukatları aracılığıyla yaptıkları yazılı açıklamada, merkezde bir süre önce çıkan olaylarda 1 kişinin öldüğü, 4 kişinin de yaralandığını hatırlattı.Açıklamada, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde (BMMYK)kayıtlı mülteci ve "görüşmesi bekler durumda" olan mülteciler arasında olduklarını ifade eden İranlılar, Avrupa’nın pek çok kuruluşunun kendilerini desteklediklerini öne sürdüler.İranlılar, merkezde suçsuz yere alıkonulduklarını iddia ederek, ölüm orucuna başladıklarını ifade ettiler.İranlılardan 2’sinin avukatı olan Levent Kanat AA muhabirine yaptığı açıklamada, müvekkilleri hakkında Türkiye tarafından verilen sınır dışı kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararıyla durdurulduğunu ve Kırklareli’ndeki Yabancı Kabul ve Barınma Merkezine yerleştirildiğini söyledi.Merkezdeki iki müvekkilinin uzun yıllar Türkiye’de ikamet ederken, sınır dışı kararlarının durdurulmasına rağmen misafirhaneye gönderildiklerini öne süren Kanat, şöyle konuştu:"Müvekkillerimden Javelpoor Afyonkarahisar’da, Hosenzadgan’da Burdur’da yaşıyordu. Her ikisi de gidecekleri ülkelerle görüşmeleri esnasında, sınır dışı kararı alındı. Bunun üzerine başvurduğumuz AHİM’den bu kararlar durdurularak, Kırklareli’ndeki merkeze gönderildiler."Kanat, ölüm orucunu desteklemediğini ve bundan vazgeçmeleri içinmüvekkillerine telkin de bulunduğunu kaydederken, diğer İranlıların avukatları damüvekkillerini eylemlerinden vaz geçirmeye çalıştıklarını söylediler. KIRKLARELİ VALİSİ COŞ’UN AÇIKLAMASI Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "ölüm orucu" eyleminde bulunduklarını iddia eden 5 İranlının zaman zaman yemeklerini yediklerini belirterek, olayla ilgili valilik olarak bir psikiyatr ile doktorun görevlendirildiğini söyledi. Söz konusu kişilerin sağlık ekibinin desteğini kabul etmediklerini belirten Vali Coş, buna rağmen görevlendirilen psikyatr ve doktorun merkezde bulunduğunu kaydetti.Vali Coş, "Bu kişilerin dertleri ülke içine salınıp, serbest bırakılmak.Biz konuyu ilgili bakanlığa bildirdik. Bakanlıkta gerekirse BM temsilcileriyle görüştükten sonra bize dönüş yapacak. Şu anda bekleme aşamasındayız. Valilik olarak, bakanlıktan gelecek olan talimatlar doğrultusunda harekat edeceğiz" diye konuştu.

SINIRLARA HAYIR--YUNANISTAN ,PATRA

SINIRLARA HAYIR--YUNANISTAN ,PATRA

SINIRLARA HAYIR

29,30,31 Agustos 2008 NO BORDER( SINIRLARA HAYIR)
emperyalist politikalarin sonucu olan gocmenlik ve multecilik sorunu ab ulkelerinde bu gun onemli gundem madelerinden biridir
abd ,ve ab emperyalist ulkelerin kendi cikarlari geregi diger <<demokratik olmayan>> ulkelere demokrasi insan haklari goturme bahanesi ile saldirilari ve iskaleri surmektedir
bu iskal ve talan sistemi gecmiste oldugu gibi bu gunde binlerce insani yurtlarindan goce zorlamaktadir
milyonlarca insan ulkelerinden ayrilarak multecilesmektedir multecilik genel olarak empeyalist ulkelerin ve yerli isbirlikcilerinin poliikalarinin sonucudur
emperyalist iskale ugramis ve iskalin surdugu iki ulkeden ornekler vermek istiyoruz ,afganistan ve irak
abd,ab emperyalist ulkeleri yagma ve talan duzenlerinin devami icin bu ulkelere aylarca bomba yagdirdilar hemde DEMOKRASI adina.ve milyonlarca insan akin akin ulkelerinden goce zorladilar .bu gun ise abd ,ve ab ulkeleri yarattiklari bu politikanin sonucu olan multecilere kapilarini kapatmakta ve cikartiklari multecilik politikasi ile milyonlarca insani olume gondemektelerdir …
her defasinda demokrasi ve insan haklarindan dem vuran emperyalist ulkeler kendi demokrasilerinin irzina gecmekteler
emperyalis barbarliga ve multecilerin yasadiklari insani olmayan kosulara karsi 29,30,31 agustos tarihleri arasinda yunanistan,in patra sehrinde guclerimizi birlestiriyor ve bu barbarliga karsi dur diyoruz
neden yunanistan ? yunanistan multecilerin diger ab ulkelerine gitmek istedikleri kopru durumundadir ve yunanistan,yilardir polik ve ekonomik multecileri tanimamak ile kendi yasalarini cigneyen ulkelerin basinda gelenidir .her yil multeciler icin aldigi milyonlarca evro yu ic etmektedir ve multecilerin icinde bulunduklari yasam kosulari korkunc durumdadir saglik egitim,barinma,gibi guvencelerin olmadigi tek ulke konumundadir .
yunanistan,patra sehri avrupaya cikis yolarindan biri durumundadir her yil binlerce insan bu noktada toplanmaktadir yasadiklari yerler karton ve naylondan yapilma derme catma yerlerdir.yunan devleti kendi sorumlulugunda olan barinma ,saglik ,su ,elektirik,yani insani olan hic bir hizmeti vermedigi gibi yardim etmeye calisan insani ve politik orgutlerin calismalarinida engelemek icin her turlu seyi yapmaktadir yunan devleti bu durumu kendisi tesfik etmektedir ,yilarca burada yasayan politik ve ekonomik multecilerin basvurularini Kabul etmemektedir ve insanlari kendi eli ile bu duruma tesfik ederek insanlik sucu islemektedir ve bu suca
DUR DIYORUZ

SINIRLARA HAYIR
MULTECILLER YANLIZ DEGILDIR
EFENDILERIN DUNYASINDA HEPIMIZ MULTECIYIZ
HERKESE POLITIK ILTICA HAKI
SERBEST DOLASIM HAKTIR
e-mail:allos.alli@gmail.com



BM:Rus-gurcu catismasinda 118 bin kisi Evlerini terk etti.


15.08.2008
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Gürcistan ve Rusya arasındaki savaş nedeniyle 118 bin kişinin evlerini terk ettiğini duyurdu.
BM
Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Gürcistan ve Rusya arasındaki savaş nedeniyle 118 bin kişinin evlerini terk ettiğini duyurdu. UNHCR Sözcüsü Ron Redmond yaptığı açıklamada, Yüksek Komiser Antonio Guterres'in gelecek hafta Gürcistan ve Moskova'ya giderek, yardım ajanslarının çatışma bölgelerine girişi için daha büyük kolaylıklar gösterilmesini isteyeceğini söyledi. Redmond, "Resim verilere göre, çatışmalarla bağlantılı olarak evlerini terk edenlerin sayısı 118 bin olarak tespit edildi" dedi. Redmond ayrıca, Guterres'in, Moskova'ya hareketinden önce Gürcistan'da üç veya dört gün incelemelerde bulunacağını kaydetti. Rus hükümeti, Salı ve Çarşamba günleri BM yardım uçaklarının Kuzey Osetya'nın Vladikavkaz bölgesine inişine izin vermişti. Redmand, "Kuzey Osetya'daki Rus yetkililer, Güney Osetyalı 30 bin kişinin hala Rusya topraklarında bulunduğunu söyledi" dedi. Redmond, "Gürcü yetkililer ise 15 bin kişinin Güney Osetya'dan kaçarak Gürcistan'ın muhtelif bölgelerine dağıldığını bildirdi. Bunun yanı sıra 73 bin Gürcü vatandaşı da çoğunluğu Gori'den olmak üzere çatışma bölgesinden güvenli yerlere kaçtı" diye konuştu.

Irak'a Misird'an geriye donus basladi


13.08.2008
Irak'ın işgali nedeniyle Mısır'a sığınan Iraklı mülteciler için geri dönüş süreci başladı.
Irak'ın işgali nedeniyle Mısır'a sığınan Iraklı mülteciler için geri dönüş süreci başladı.Koalisyon güçlerinin 2003 yılında Irak'ı işgal etmesiyle başlayan ardından Irak'taki terör saldırıları ve mezhep savaşlarıyla tetiklenen olaylar nedeniyle yabancı ülkelere sığınan Iraklı mülteciler için geri dönüş süreci başladı. Irak hükümetinin yurtdışında yaşayan vatandaşlarına yaptığı ''Geri dönün ve ülkenin imarında yer alın'' çağrısı Mısır'da yaşayan 150 bin Iraklı mülteciyi doğrudan etkiliyor. Mısır'da yaşanan işsizlik, enflasyon artışı ve hayat pahalılığıyla birlikte zor günler geçiren Iraklımülteciler Irak hükümetinin geri dönüş için sağladığı imkanları cazip buluyor. Mısır'da yaşayan Iraklılar için Irak Başbakanı Nuri El Maliki tarafından gönderilen uçakla 250 Iraklı ülkelerine geri dönüş yaparken, geri dönüş işlemlerinin tüm masrafı Irak hükümeti tarafından karşılanıyor. Mısır'da umduklarını bulamayan ve maddi sıkıntılar yüzünden geri dönemeyen Iraklılar ise ülkelerine geri dönmek için Kahire'deki Irak büyükelçiliğine başvururken, dönüş işlemi sadece pasaport kontrolüyle yapılıyor. Geri dönüş işlemlerini Mısır'daki Irak büyükelçiliği bizzat yürütüyor.Şu ana kadar geri dönmek isteyen Iraklıların kaç kişi olduğu tam tespit edilemezken, Mısır'da yaşayan 150 bin Iraklı mültecinin büyük bir bölümünün bu haktan yararlanmak isteyeceği bildiriliyor. Öte yandan ülkelerine dönmek isteyen Iraklı mültecileri, geri döndüklerinde yaşayacakları hayal kırıklıkları ve zorluklar düşündürürken, 2 yıldır Mısır'da yaşadığını söyleyen Cemal Cuma, ''Burada iş yok yaşam şartları çok ağır. Geri dönmek daha iyi'' dedi. Besmen Hasan isimli Iraklı ise, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin kendilerine hiçbir yardımda bulunmadığına işaret ederek, "Bedava geri dönüş imkanı çok iyi. Nuri El Maliki'ye teşekkür ederiz. Geri döndüğümüzde fazla bir zorlukla karsılaşmamayı umutediyorum'' diye konuştu. Mısır'da ikinci Iraklı mülteci grubunun geri dönüşü pazartesi günü yapılacak ve ikinci partide 250 Iraklı daha ülkelerine dönecek.

AB yeni multecilik yasasina karsi cikartlan afis

yunanistan/patra sehrinde multecilere gece operasyonu


patra sehrinde polis keyfiti surmekte
multeciler ile dayanisma hareketi(patra)in verdigi habere gore polis multecilerin evlerine gece baskin yapti tam bir hukuksuzluk ornegi seren polis hic bir suclama yapmadan gece 80 multeciyi keyfi bir sekilde goz altina aldi bu goz altilarda en buyuk rolu oynanayn yerel gazete ve televizyonlardir multecileri adeta cani gosterme cabalari surmektedir
yapilan aciklamada multecilerin derhal birakilmasi istenildi

DORT YUNAN POLISI IKI MULTECIYE TECAVUZ ETTI


Atina kipseli mahalesinde meydana gelen olayda dort polis iki rus multeci bayana tecavuz etti..iki multecinin kaldiklari dairenin bitisigindeki dairedeki komsular televizyon sesinden rahatsiz olduklari gerekcesi ile polise ihbarda bulundu eve gelen polisler iki bayani goz altina alarak kipseli polis karakoluna goturdu polis once iskence edip sonar bir bayana tecevuz eti olayin duyulmasi sonrasinda savcilik devreye girdi tecavuze ugryan bayan serbest birakilirken oteki bayan ise yasal durumundan kaynakli sorunlar yuzunden icerde tutulmakta ilginc olan olay ise savci bu konuyu arastirip incelemesi icin kipseli polisini gorevlendirdi ,kipseli polis karokolu ise o gece kimlerin nobete olduklarini bilmediklerini soyluyor

Demokrasi ceneti avrupa sonuc bekliyoruz ... iskenceci, tecavuzcu ,piskopat polislerinizi yargilayacakmisiniz ....?

sinirsiz doktorlar birliginden yunan hukumetine suc duyurusu


Sinirsiz doktorlar birliginden suc duyurusu
Yunanistan’in midilini adasinda bir insanlik drami daha yasaniyor
Sinirsiz doktorlar birlginin suc duyurusunda belirtikleri gibi ada’da tutulan bata afrika ve afganistan’dan olan yaklasik 800 multeci saglikli olmayan ve insane onuruna yakismayan bir durumda yasamaya mahkum edilmis durumda
Sinirsiz oktorlar birliginin temsilcisi G.karayanis in BBC ye yaptigi aciklamada multecilerin doktor’suz ve nem li odalarda yasamaya mahkum edilmis durumda olduklarini acikladi. ote yandan yunan hukumeti bu durma ilgisiz kalmakta

Avrupada multeciler icin 300 yeni hapishane

Avrupada multeciler icin 300 yeni hapishane

13 kaçak havasızlıktan öldü


Boş araziye bırakılan kaçakların çoğu yakalandı.
30/07/2008
Küçükçekmece'ye bağlı Kayabaşı köyünde bulunan cesetlerin Pakistanlı kaçaklara ait oldukları sanılıyor

İSTANBUL - Van'da önceki günden bindikleri tırla yola çıkan Pakintan ve Burma vatandaşı 138 kaçağın umut yolculuğu, Küçükcekmece'de bir göl kıyısında insanlık dramına dönüştü. Kaçaklardan 13'ü havasızlıktan ölürken, onlarcası da ekmek ve su bulabilmek için çevreye dağıldı. Helikopterli takip sonunda 60 kaçak yakalanırken, 10'u da hastaneye yatırıldı. Küçküçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, "Burada bir insanlık dramı var" dedi.
Yeniay'ın verdiği bilgiye göre, 138 kaçağın bulunduğu tır önceki gün Van'dan yola çıktı. Ve tır dün saat 04.30 sularında Küçükçekmece Kayabaşı köyündeki bir göl kıyısında durdu. Kaçakları tırdan indiren şoför kayıplara karıştı.
Göl kenarına bırakın kaçaklardan 13'ünün havasızlıktan boğularak öldüğü belirlendi. 10 kadar kaçak da fenalaşmıştı. Diğerleriyse ekmek ve su bulabilmek için çevreye dağılmıştı.
Çevre sakinlerinin haber vermesi üzerine polis göl kenerına geldi. Ölüler Adli Tıp Kurumu'na, yaralılarsa hastaneye kaldırıldı. Bu arada, çevreye dağılan kaçakları yakalamak için bir helikopterin de katıldığı takip başlatıldı. Ve yaklaşık 60 kaçak yakalanarak, Halkalı Polis Karakolu'na götürüldü. Diğer mültecileri arama işlemiyse sürüyor.
Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, olayın saat 07.30'da öğrenildiğini, emniyet güçleri ve savcılığın olay yerine intikal ettiğini belirterek şöyle dedi: "13 göçmenin öldüğünü tespit etmişler. 10 göçmenin de bitap ve halsiz olduğu görülmüş. Bunlar çevre hastanelere sevk edildi. 50 civarında göçmen bölgeden toplanarak gözaltına alındı. Bir o kadar göçmenin de havadan ve karadan aramalarla toplanmasına çalışılıyor."
Yeniay, ölenlerin cinsiyet ve yaşlarıyla ilgili bilgisinin bulunmadığını belirterek, "13 göçmenin insanlık dramı neticesinde hayatlarını kaybettiğini biliyorum" dedi. Kayabaşı Mahallesi Muhtarı Doğan Azat, tır sürücüsünün, bazı mültecilerin havasızlıktan öldüğünü anlayıp panikleyerek güzergahını değiştirip kırsal alana geldiğinin düşünüldüğünü söyledi.

Üç yılda 35 bin kaçak yakalandı
İstanbul ’da güvenlik güçlerinin son 3 yılda yaptığı operasyonlarda, çok sayıda insan kaçakçısıyla yasa dışı yollardan Türkiye ’ye gelen ya da suça karıştıkları anlaşılan yaklaşık 35 bin kaçak yakalandı. 106 ayrı ülkeden olan kaçakların büyük çoğunluğunu Moldova, Türkmenistan uyruklular oluşturuyor. Kentte jandarma operasyonları hariç, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından 'insan kaçakçılığı' yapanlara yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda ise 2005'te 38, 2006'da 34, 2007'de 42 olmak üzere 114 kişi gözaltına alındı. Göçmen kaçakçılığı olayını organize edenlere yönelik yapılan operasyonlarda da 2005'ten bu yana 272 kişi yakalandı.
(Radikal)


EFENDILERIN DUNYASINDA HEPIMIZ MULTECIYIZ



AB multecilik yasalarina karsi cikartilan afis

AB multecilik yasalarina karsi cikartilan afis

Dikili 2008 No-Border / Sınırlara-Hayır Kampı duyurusu

TURKIYE/ Dikili 2008 No-Border / Sınırlara-Hayır Kampı duyurusu

SINIRLARDA SINIRSIZCA UYGULANAN İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE "DUR" DE!YURTSUZ DÜNYALILARLA SINIRDA DAYANIŞMA KAMPI2008 DİKİLİ İÇİNNo-Border CampEGE DENİZİ TURİZM CENNETİ Mİ?SIĞINMACILAR İÇİN CAN PAZARI MI?Dünyamızdaki siyasi, ekonomik, çevreyle ilgili gelişmeler nüfushareketlerinin yatışmayacağının, tam tersine artarak devam edeceğiningüçlü işaretlerini taşımaktadır. Kuzey-güney arasında derinleşenvarsıllık uçurumu, ülke işgalleri ve iç savaşlar, farklı bölgelerdeartmakta olan etnik ve siyasal çatışmalar, gelecekte daha kitleselkaçışları ve arayışları da beraberinde getirerek, milyonlarca insanıdoğdukları ülkeler dışında yaşamaya zorlamaktadır. Bu durum dünyadakibütün devletleri ya göç alan, ya göç veren ya da ikisini birdenyaşayan ülkeler konumuna getirmektedir.BUZ DAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ VE EGE DENİZİ'NDE DURUMAvrupa Birliği sınırları içinde meydana gelen olayları takip edenfortesseurope.blogsot.com sitesi, 1994 yılından bugüne (10.12.2007tarihine kadar) Ege Denizi'nde 410 kişinin öldüğünü, 402 kişinin isekaybolduğunu ifade etmektedir. Basına yansıyan bilgilere göre yalnızca2007 yılında Ege Denizi'nde meydana gelen deniz kazalarında 82 kişiölmüş, 102 kişi kaybolmuştur Tanığı olmak zorunda kaldığımız budramatik insanlık durumu yaşananların çok küçük bir bölümü vebuzdağının görünen yüzüdür.Nihai hedefleri AB ülkeleri olan sığınmacılar, iki ana güzergâhıtercih etmektedirler; Türkiye-Yunanistan kara sınırı ve Ege Denizi.İzmir ve sahil şeridi, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde bulunan adalarınasadece birkaç deniz mili uzaklıktadır. Özellikle kış aylarında,Türkiye'den Yunanistan'a deniz yolu ile geçmeye çalışan sığınmacılarKuşadası, Seferihisar, Çeşme, Karaburun, Dikili sahillerinden başlayan1–2 saatlik mesafeleri kullanılmakta; sahil güvenlik ve emniyettedbirlerinin gevşemek zorunda kaldığı kış aylarının çetin doğakoşullarında amaçlarına ulaşabilmek için bir fırsat üretmeyeçalışmaktadırlar. Çoğu bedensel cezalandırma, yaralanma, ölüme terkedilme, tutuklanma, insanlık dışı koşullarda mülteci kamplarındatutulma, ülkelerine iade edilme ve ölümle sonuçlanan bu umutyolculuklarının çok azı hedefine ulaşabilmektedir.VİCDANLARIMIZI AŞINDIRAN TANIKLIKLARAvrupa sınırlarının hemen kıyısında, çatışma ve savaş nedeni ilekitlesel göç hareketlerinin oluştuğu ülkelerin komşusu vesığınmacıların Avrupa'ya ulaşmak için en sık kullandıkları yolgüzergâhının üzerinde bir ülkede yaşayan insanlar olarak üzerindenmal, bilgi ve para geçerken, belirsizleşen iyiden iyiye görünmez olansınırların sıra bütün bu değerlerin üreticisi insana geldiğinde nasılaşılmaz mânialara, dönüştüğünü şaşırarak, sınırların, sınırsız insanhakları ihlallerinin gerekçeleri olarak sunulmasını sarsılarak, turizmcenneti Ege'nin, hümanizm ve uygarlığın doğduğu bu coğrafyanınsığınmacı ölümleriyle nasıl kuzey-güney uçurumunun kara deliklerinden,kör dehlizlerinden biri haline getirildiğini içimiz ezilerek, göçendüstrisinin, insan kaçakçılarının belirsizlik ve risklerle doluyöntemleriyle, "Avrupa Kalesi"nin güvenlik tedbirleri ve mevzuatdüzenlemeleriyle her gün biraz daha yükselen surlarını aşmaya çalışansığınmacıların, bu sınırlara çarpıp cansız bedenler olarak Egekıyılarına vurmasını derin bir çaresizlik içinde, vicdanlarımızınaşındığının farkında olarak, belki de en kötüsü bütün bu olaylarınsessiz tanıkları olmaya zorlanarak izliyoruz.Bizler• Umudun ve dayanışmanın en gerekli olduğu bir alanda "göç,mültecilik, sığınmacı" sorunlarını birlikte düşünmek• Sınırlarda yoğun bir biçimde yaşanan insan hakları ihlalleriniengellemenin yollarını aramak• Göç, göçmen ve sığınmacı sorunlarının "yüksek siyaset"in gündeminesalt güvenlik gerekçesiyle değil, insan hakları, sürdürülebilirkalkınma, savaşların durdurulması, bölgesel entegrasyon, kalkınmadesteği vb temalarıyla yer bulabilmesinin imkanlarını araştırmak• bir deneyim, bilgi ve iletişim ağı oluşturabilmek içinDikili Belediyesi'nin ev sahipliğini yapacağı bir sınır kampıdüzenliyor; ülkemizde ilk kez deneyimlenecek bu etkinlik içinyurtdışından ve yurt içinden duyarlı bütün kişi ve kuruluşlarıkatılmaya çağırıyor; çalışma ve sanat atölyeleri, panel-söyleşi vediğer etkinlikler için önerilerinizi ve katkılarınızı bekliyoruz.İletişim;
dikili2008-sinirkampi@hotmail.com

PİRE LİMANINDA PATLAMA: 8 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ


25 07 2008
Yunanistan'ın Pire kentinde bakım onarım çalışmaları yapılan bir tankerde meydana gelen patlamada 8 kişi öldü.Yunan basın yayın organları, Perama sahilinde dün akşam meydana gelen kazada, limanda demirli Panama bandıralı "Friendship Gas" adlı likit gaz tankerinin ambarında, kaynak çalışmaları sırasında, henüz belirlenemeyen bir nedenle patlama meydana geldiğini duyurdu.
Çıkan yangında ambarda mahsur kalarak hayatını kaybedenlerin cesetlerine bu sabah ulaşıldı.Liman çalışanları işyerlerinde can güvenliğinin yeterince sağlanmadığı gerekçesiyle 3 günlük grev yapacak ve Yunanistan Ege ve Deniz Ticaret Bakanlığı önünde gösteri düzenleyecek.


Yunanistan..Somali,li multeciler dernegine saldiri

24/07/2008

Atinada bulunan somali,li multecilerin barindiklari misafir haneye resmi ve sivil polis saldirarak onlarca multeciyi goz altina aldi
Yunanistan kominis partisi saldiri karsinda hemen olay yerine miletvekilerini ve sendika temsilcilerini gonderdi .
polisin saldirgan tutum karsisnda miletvekileri polisten ve savciliktan derhal olay hakinda aciklama istediler ama polis olay yerinden aciklama yapmadan ayrildi
yunan polisi onlarca erkek ve kadin multeciyi arabalara dolduruken onlarca kucuk cocugu ortada birakti bu durum karsinda kominist partisi bunun insanlik disi olay olarak degerlendirdi ve daha sonra kominist partisi miletvekileri ve sendikacilar atina eminiyet mudurlugu onunde olayi protesto edip tutuklanan ve ne ile suclandiklarini bilmeyen multecilerin derhal serbest birakilmalarini talep etti..
yunanistan kominist partisi miletvekili Nikos karatanasopulos yaptigi aciklamada bunun mltecilere yonelik temizlik operasyonu oldugunu ve bu yontemle multecilerin kaldiklari yerleri basan polisin teror uyguladigini soyledi .ayrica multeciler uzerlerindeki parayi yunan polisinin el koyarak caldigini dile getirdiler
karatanosopulula hukumetin derhal multeciler uzerindeki baski ve teror politikalari ile multecilerin ve halkin korkutulup sindirilmesi hedeflendigini aciklayarak derhal bu saldirilarin durdurulmasini istedi ve halki bu durum karsinda tavir almaya ve multeciler ile dayanismaya cagirdi



Ριζοσπάστης(kominist partisi gazetesi)

yunanistan bir multeci daha is kazasinda oldu ?

Yunanistanin baskenti atina da meydana gelen is kazasinda bir multeci yasamini yitirdi
olen multecinin arkadaslari guvecesiz calistiklarinini ve bu duruma yunan hukumetinin goz yumdugunu aciklayip suc duyurusunda bulundular
yasamini yitiren mehmood henuz yirmi yasindaydi calisma kosularimiz cok zor ve hic bir sosyal guvencemiz yok
mehmood pakistan uyruklu bir gocmendi
aciklamarina soyle bu memlekette insan onuruna yakisir sekilde yasamamiza izin verilmiyor bunun en baslica sorumlusu sosyal haklarimizi gasp eden patronlara goz yuman yunan hukumeti ve devletidir ..tipki koleler gibiyiz yabanci demek kole demektir cunku yabaci demek ucuz is gucudur yabanci demek asaglanmak demektir bu ulkede kopekler bile bizden daha iyi yasiyorlar 20 -30 evro icin en pis isleri yapmaktayiz ve hic bir guvencemiz yok bu durumu protesto etmek icin duyarli herkesi 21/07/2008 pazartesi saat:19:00 da kolono meydanina bekliyoruz


KATILERI UNUTMAYACAGIZ VE AFETMEYEEGIZ



yuruyus icin cikarilan afis

yuruyus icin cikarilan afis

Yunanistanda yine olum

Girit adasinda trajedik olum yine iki multeciyi buldu
Insaat isinde calisan iki yabanci isci suriyeli(22)misirli(22)insaatin ikinci katinda demir iscisi olarak calisrken insatin yakininda bulunan elektirik tellerinden birine degen demir yuzunden kaza meydana geldi elektirik akimina kabilan iki isci yasamlarini yitirdiler
Olay yerine gelen polis insaatan sorumlu olan kisi olan mutahiti ve insaat sahibini goz altina aldi.
yunanistan (kke)kominist partisi yaptigi aciklamada hukumet hakinda suc duyurusunda bulundu aciklamada .bu korkunc olum karsinda olayi gormezden gelen yerel ve hukumet sorumlulari derhal gerekeni yapmalidir ,yilardir yunanistanda bulunan yabanci iscilerin yasal guvenceden yoksun bir sekilde diger taraftan sinaspismos (sosyalist partisi)yaptigi aciklamada olen isci ler icin derin uzuntulerini bildirerek isci sinifindan iki insanin olumun den sorumlu yasal guvencelerden yoksun sekilde calistirilmalarina goz yuman hukumetir denildi diger taraftan saglik barinma sosyal haklar konusunda susmayi tercih eden hukumet derhal cozum sunmalidir gorusune yer verdi

kacaklar gunes adasinda yangin cikarti hurriyet....bizde aydin dogan cikarti diyoruz

Hukuk ve adaletin irzina iste boyle hurriyet gazetesi gibi gecilir
hurriyet gazetesinin atigi baslik ile multecileri hedef gostermekte irkcilik ve dusmanlik ruhlarina islemis ispat edilmemis bir olay karsinda bu basligi atabilen bir gazetenin calisanlari ve yoneticilerinin onur ve namuslarindan suphe duymak gerek
yetikililerden dogrulanmayan bilgiler alarak sonrada dogrulanmamis oldugunuda soyleyerek multecilerin yangina neden olduklarini nerden biliyorsun ey iki yuzlu HURRIYET..?
asagidaki yaziyi iyi okuyun ve siz karar verin burjuva adaletinde su cumleden ornek verilir SUCU ISPAT EDILMEYENE KADAR KIMSE SUCLU DEGILDIR VE SUCLU ILAN EDILEMEZ

Kaçaklar, Güneş Adası'nda yangın çıkardı
Balıkesir'in Ayvalık ilçesinden yasa dışı yollarla Yunanistan'a geçmeye çalışırken tekneleri batan yaklaşık 30 kaçağın, sığındıkları "Tabiat Parkı" konumundaki Güneş Adası'nda yangına neden oldukları bildirildi.
Yetkililerden ilk aldığı, ancak henüz doğrulanmayan bilgilere göre yangının karaya çıkan bir grup kaçak tarafından çıkarıldığını ifade eden Madenoğlu, adada bulunan kaçakların uyruklarının, sayılarının ve sağlık durumlarının tam olarak bilinmediğini dile getirdi
İngilizce bilen bir kişi, Güneş Adası yakınlarında bindikleri teknenin sabaha karşı battığını, yüzerek karaya çıktıklarını ifade etti.Adada öğle saatlerine kadar fark edilmeyince yetkililerin kendilerini görmeleri için ateş yaktıklarını anlatan kaçak, rüzgarın etkisiyle ateşin makilik alana sıçradığını, bu yüzden büyük korku ve panik yaşadıklarını anlattı.Öte yandan, Güneş Adası'nın, Orman Genel Müdürlüğünce 1995 yılında "Tabiat Parkı" ilan edilen "Ayvalık Adaları Tabiat Parkı" içinde yer aldığı öğrenildi.




........ve fasist polis yine katletti

KIRKLARELİ Gaziosmanpaşa Mülteci kampında kalan bir grup mültecinin başlattığı isyan sırasında çıkan olaylarda 1 mülteci öldü, 1 mülteci de yaralandı Arbede sırasında iki polisin silahını rehin alan mülteciler kampta direnişlerini sürdürürken, bölgeye jandarmadan takviye ekipler çağrıldı Kırklareli'de aralarında Filistin, Irak, İran, Somali gibi Ortadoğu ülkelerinden gelen 174 kişinin barındığı Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı'nda, saat 0100 sıralarında bir grup mülteci isyan çıkardı Sınırdışı edilmek üzere işlemlerinin yapılması süresince burada konaklayan ve aralarında kadınlar ile çocukların da bulunduğu mültecilerin çıkardığı isyana polis müdahale etti Yaşanan arbede sırasında iki polisin silahını alan mülteciler, kendilerini kampa kapatarak, dışarı çıkmak isteyenleri de rehin aldı Kampta olayların büyümesi üzerine çok sayıda polis bölgeye sevkedilirken, jandarmadan da destek istendi Kısa sürede kamp çevresi güvenlik güçlerinde çevrilirken, bölgeye itfaiye ve ambulanslar da çağrıldı Kampa operasyon düzenleyen polisler, çok sayıda gaz bombası atarken içeriden yardım çığlıkları duyuldu İsyanı çıkaran bir grup mültecinin kampta kalan diğer mültecilerin dışarı çıkmasına engel oldukları öne sürüldü Bu arada kampa giren ambulans, ölen 1 mültecinin cesedi ile yarılı bir mülteciyi Kırıklareli Devlet Hastanesi'ne götürdü Bu mültecilerin ne zaman vuruldukları ise henüz anlaşılamadı Direnişlerini sürdüren miltecilerin teslim olmaları konusunda görüşmeler sürdürülüyorİSYAN SONA ERDİKırklareli'deki Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı'nda kalan bir grup mültecinin başlattığı ve 1 kişinin ölümü, 2 kişinin de yaralandığı isyan güvenlik güçlerinin müdahalesiyle saat 0300 sıralarında sona erdi 2 kadın mültecinin de korku ve panik nedeniyle fenalaştığı olayla ilgili polis, kampta sayım yapıp İsyanla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldı

selanik /kalamaria

selanik /kalamaria
oldurulen multeci tony nin cenazzesinden goruntuler

ispanya sahilerinde 15 multeci yasamini yitirdi


İspanya’ya tekneyle giden 15 mülteci öldü
İspanya’nın güneyindeki Almeria açıklarına tekneyle ulaşmaya çalışan kaçak göçmenlerden 15’inin yolda öldüğü belirtildi.

10 Temmuz 2008 Perşembe
MADRİD - Kuzey Afrika kıyılarından İspanya’ya kaçak göçmen taşıyan teknede, 15 kişi hayatını kaybetti. İspaya’nın güneyindeki Almeria açıklarına ulaşan teknede, sadece 2 cesedin olduğu, diğer 13 cesedin denize atıldığı kaydedildi.
Teknenin 5 günlük yolculuk sonunda motorunun bozulması sonucu rotasından saptığı ve Almeria’nın 30 mil açığında bulunduğu ifade edildi. Yolculuk sırasında ölen ve denize atılan 13 kişinin 9’unun 1 ile 4 yaşlarındaki çocuklar olduğu belirtildi.Teknedeki 33 kişi ise sahil güvenlik ekipleri tarafından kurtarıldı. Yetkililer, kurtarılan kişilerin ayakta durmakta zorluk çektiklerini ve hastaneye kaldırıldıklarını belirtti.



Mülteci dosyası: Acı ve işkence

Mülteci dosyası: Acı ve işkence

· Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin hazırladığı rapora göre göçmen misafirhanelerinde falaka dahil 'dayak' eksik olmuyor, yerde şiltelerde yatılıyor, böcekli koğuşlar temizlenmiyor
· Göçmenler sıcak su bulamıyor, temizlik malzemeleri parayla satılıyor, yetişkinlerle çocuklar bir arada tutuluyor, hafta sonları yemek verilmiyor ve polis, kimseyi umursamıyor
İSMAİL SAYMAZ
İSTANBUL - "Polis, kıyafetlerimi çıkarıp, bilgisayardaki pornografik filmi izlememi istedi. Vücuduma bakıp güldüler. Bana dokunup cinsel organımın büyüklüğü hakkında yorumlarda bulundular. 'Bakalım, Hıristiyan mı, Müslüman mı' dediler. O günden sonra uyuyamadım." Kırklareli'ndeki mülteci 'misafirhanesinde' yaşandığı öne sürülen bu ağır taciz, Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin (HYD) hazırladığı 'İstenmeyen Misafirler: Türkiye'de Yabancı Misafirhaneleri'nde Tutulan Mülteciler' raporundaki onlarca örnekten yalnızca biri. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ankara Ofisi'nin verilerine göre 31 Ağustos 2007 itibarıyla Türkiye'de bu kuruma kayıtlı 10 bin 942 mülteci ve sığınmacı var. Bunun 4 bin 842'si 2007'nin ilk sekiz ayındaki yeni kayıtlardan oluşuyor. Helsinki Yurttaşlar Derneği üyeleri, göçmenlerin durumunu görmek için İstanbul, İzmir, Ankara, Van, Yozgat, Hatay, Edirne ve Kırklareli'ndeki misafirhanelerle İstanbul'daki polis karakolları, çocuk gözaltı merkezleri, Atatürk Havalimanı'ndaki transit bölgenin yanı sıra İzmir ve Van'daki jandarma karakollarında incelemede bulundu. Bu merkezlerde 2004 yılından bu yana kalan, çoğu erkek ve Afrika'dan 40 mülteciyle Ekim 2006-Kasım 2007 arasında görüşüldü ve rapor hazırlandı. Rapordaki iddialar şöyle:
· Polisin muamelesini 'hasmane', 'saldırgan' ve 'kayıtsız' diye niteliyorlar. Sözlü taciz, dayak, tokat, tartaklama ve sopayla vurma gibi davranışlar var. Bütün erkekler bir biçimde polisin fiziksel kötü muamelesine tanık olmuş veya uğramış. Kırklareli Gazi Osman Paşa misafirhanesinde Haziran 2007'de misafirhaneden kaçmaya çalışan iki kişi, Mayıs 2007'de de kavgaya karışan, aralarından kadınların da bulunduğu sekiz kişi falakaya yatırıldı. En ciddi itham, yine Kırklareli'nde Moritanyalı bir mültecinin, diğer tutuklular ve polislerin önünde çıplak durmaya mecbur edilmesi.
· Aşırı kalabalık yüzünden yatak bulamayıp yerde yatanlar var. Zeytinburnu'nda 16 yataklık alanda 200 kişi, Hatay'da 100 kişi 30 yataklı yerde tutuluyor. Kırklareli, Kumkapı ve İzmir'de yeni gruplar geldiğinde, yere şilte atılıyor. Banyo ve koğuşlar genelde kirli ve böcekli.
· Geçen yıl Mart ayında kapatılan Zeytinburnu'nda hafta sonu yemek bulunmuyor. Taze meyve ve sebzeyi gören yok. Çok azı et yemiş. Çoğu, civar dükkânlardan fahiş fiyata yiyeceğini alıyor. Bir şişe su normalde 1,5 YTL'yken Kumkapı, Zeytinburnu ve Kırklareli'nde 3 YTL'ye satılıyor.
· Çoğunda duş bulunmasına rağmen her zaman sıcak su bulunmuyor. Zeytinburnu'nda su soğuk olduğu için duş kullanılamıyor. Hatay'da kışın sıcak su yok. İzmir dışındakilerde havlular ve tuvalet malzemeleri yüksek fiyatlara satılıyor. İzmir ve Hatay'da sabun ücretsiz.
· Sağlık hizmeti yetersiz. Tıbbi bakım hizmeti alınamayan rahatsızlıklar arasında böbrek sorunları, kalp sorunları, yüksek tansiyon, mide ağrıları ve bozuklukları, ishal, hemoroid ve bağ ağrıları var. Verem, sara, diyabet, safra taşı ve hamilelikle ilgili sorunlar yaşayanlar da tedavi göremiyor. Akıl sağlığıyla ilgili hizmet yok. Uzun gözetim süresi psikolojilerini bozuyor. Tedavi hizmetleri, polis reddettiği, ilaç fiyatları yüksek olduğu ve çevirmen sorunu yüzünden kısıtlı.
· Egzersiz ve dinlenme olanağı yok. Yalnızca Kırklareli'nde dışarı çıkıp temiz hava almaya ve spora izin var. Hatay'da kantine çıkılabiliyor. Okuma odası hiçbirinde yok.
· Dış iletişim, telefon kullanımının pahalı olması, mahremiyetin bulunmayışı yüzünden kurulamıyor.
· Yetişkinler ve çocuklar, hükümlülerle hakkında cezai uygulama olmayanlar, aynı yerde tutuluyor. Sadece erkekler ve kadınlar ayrı. Çocuklar karşı cinsteki ebeveynlerinden ayrı tutuluyor
· Uydu kentlere polis eşliğinde seyahat için para alınıyor. Bu işlem kişi başına 100-150 dolar. Mülteciler gerekli parayı toplamaya çalıştıklarından gözaltı uzuyor. Makbuz verilmediği gibi, bedelle ilgili resmi düzenleme yok. Örneğin, Zeytinburnu'nda bir mülteciden üç kişi için 300 dolar istendi. Bunu temin için iki polisin refakatinde HYD'ye getirilip para istendi.
Bir kere düşmeye gör...
· Gözaltında haklarını kullanmada birçok engelle karşılaşıyorlar.
· Sığınma başvurusu yaparken, işlemler hakkındaki bilgi eksikliği çekiyor, polis başvuruları reddediyor.
· Sığınma işlemlerine ulaşamamaları, sınır dışı edilmelerine ve geri gönderilmelerine sebep oluyor
· Alıkonulma sebebi ve hakları söylenmiyor.
· Bilgi istediklerinde polisin umursamaz tavrıyla karşılaşılıyor.
· Gözaltı süresine ilişkin bilgi verilmiyor, bu depresyona yol açıyor.
· Gözaltında sığınma başvurusu yapanlar, önce başvuranlardan (ortalama bir ay) daha uzun süre (ortalama üç ay) gözaltında kalıyor. Rapor, HYD tarafından görüşlerini sormak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanlığı'na gönderildi. Emniyet'ten gönderilen gayriresmi yanıtta, rapordaki iddiaların kabul edilemez olduğu vurgulandı.

Mülteciler anlatıyor: Böcekten uyuyamadım Moritanyalı bir mülteci: Polis bizi Cebeci'deki karakola götürdü. Bir şey yemeden üç gün geçirdik. Köpük şiltenin üzerinde uyuduk. Çarşaf pis, tuvalet yoktu. Banyodan su içtik. Midem bulanıyordu. İlaç istedim, polis vermedi. Polis beni Zeytinburnu'na götürdü. Su o kadar soğuktu ki, yıkanamıyordum. Halıda uyuyordum. Böcekler yüzünden uyuyamıyordum. Böbrek ve mide sorunlarım olduğunu söylemek istiyordum ama şikâyette bulunduğunda polis tokat atıp başından savıyordu. Zeytinburnu'nda bir mülteci: Polise sürekli, doktora dikişleri aldırmama, yaramı temizletmeme izin vermesi ricasında bulunuyordum. O kadar çok kan kaybetmiştim ki sürekli başım dönüyordu... Doktor dikişleri aldı, çok acıdı, çünkü ilaç vermediler. Yatağa uzanamadım, çünkü onlarca insana karşın 16 yatak vardı. Biri battaniyesini verdiği için şanslıydım. İzmir'de bir mülteci: İçinde bulunduğumuz zor durumdan ötürü içimizden biri kafasını duvara vurup kendini öldürmeye kalktı. Polis bayıltıncaya dek dövdü. Jandarma sopalarla ve tekmelerle adamı dövdüler. Sonra bir banyoya götürüp elini yüzünü temizlediler. Kırklareli'nde falakaya yatırılan kadın: Yatağımdaydım, saçımdan sürükleyıp dışarı götürdüler. Yüzüme, sırtıma vurdular, böbreklerime yumruk attılar. Ayaklarımın altına vurdular. Bayıldığım için hastaneye kaldırdılar. Ağrı kesici verilmedi. Tehdit ediyor, öldüreceklerini söylüyorlardı. Polis yine gelip dövecek diye korkuyorum.


Iskence devleti turkiye

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi'nin Dicle Nehri'nde 4 mültecinin ölümünden sorumlu tuttuğu Türkiye'den şu ana kadar resmi bir açıklama gelmedi. Türkiye'nin son bir 1,5 yılda 12 bin Irak vatandaşını sınırdışı ettiğini söyleyen BM yetkilileri, 4 kişinin öldüğü olayda Türk polisini mültecilere işkence yapmakla suçladı.
Dicle Nehri'nde boğularak yaşamını yitiren arkadaşlarının ölümüne tanık olan 18 mültecinin 2 gün boyunca tutuldukları gözaltı sürecinde dayak ve onur kırıcı uygulamalara maruz kaldığı ortaya çıktı.
Mültecilere dayak ve hakaret
Türk polisinin sınırdışı ettiği 18 mülteci şu an Güney Kürdistan'ın Erbil kentindeki BM ofisinde kalıyor. ANF bilgi veren Erbil'deki BM yetkilileri, Türk polisinin mültecilere dayak attığı, zorla saçlarını kestiği ve hakaret ettiğini söyledi. 4 mültecinin ölümüne neden olan Türk polisiyle ilgili Türk yetkililerden şu ana kadar herhangi bir bilgi gelmediğini anlatan BM yetkilileri, olayın bir an önce aydınlatılması ve cinayete neden olan kişiler hakkında adli işlem başlatılmasını istediler.
12 bin Iraklı sınırdışı edildi
Birleşmiş Milletlerin yetkilileri son 4 ayda Türkiye'nin bini aşkın, 2007 yılı boyunca ise 11 bin Irak vatandaşını sınırdışı ettiğini kaydettiler.
Erbil'deki BM yetkilileri sınırdışı edilen 18 mültecinin gözaltı sürecinde rendice edici uygulamalara maruz kaldığını belirtti. Bazı mültecilerinin saçlarının kesildiği, bazılarının da dövüldüğünü anlatan BM sorumluları, Türkiye'nin sınırdışı ettiği bütün mültecilerin ifadelerinin alındığını, istenildiği taktirde bu ifadelerin Türk yetkililere verileceğini anlattı.
BM'nin Erbil'deki yetkilileri ifadelerde Türk polisinin özellikle Kürt kökenli mültecilere yönelik uygulamasının daha sert ve kaba olduğuna da dikkat çekti.
Türkiye'den hala cevap yok
BM yetkilileri 23 Nisan'da medyana gelen olayı araştırması için Türk hükümetine talepte bulunduklarını fakat henüz bir cevap alamadıklarını belirtti. BM'ye göre Türkiye'nin mültecilerin, sığınmacıların kendileri için riskli ülkelere geri gönderilmemesini içeren ilkeleri ihlal ediyor.
Bu ilk uyarı değil
Türkiye'nin Iraklı mülteciler konusunda sessiz sedasız yakalama-sınırdışı etme politikası sürdürmesi aslında uzun süredir BM tarafından kaygıyla izleniyor. Geçtiğimiz yıl 135 Irak vatandaşının sınırdışı edilmesi hakkında BM Türkiye'ye yönelik bir uyarı yayınlamıştı. Uyarısında BM, Türkiye'den uluslararası korumaya gereksinim duyan insanlara hukuki sorumluklara uygun biçimde muamele etmesini istemişti.
Son olay nasıl gelişti?
Yunanistan'a kaçmaya çalışırken Edirne'de gözaltına alınan farklı ülkelerden gelen 60 kişilik bir grup sınır dışı edilmek üzere Silopi'ye götürülüyor. Grupta yer alanların 42'si Irak vatandaşı, 18'i ise Suriye ve İran vatandaşlarından oluşuyor. Bu 18 kişi içinde yer alan beş İran vatandaşı BM tarafından mülteci olarak kabul edilen insanlar.
Mülteciler arasında bulunan beş kişinin İran'da rejim muhalifi Halkın Mücahitleri örgütüne mensup. Yaşamları risk altında olduğu için Irak'ta yaşayan bu kişiler 2003'te ABD'nin Irak işgalinin ardından Türkiye'ye geçiyor
.

Multecinin sesi duyuluyor mu?



Helsinki Yurttaşlar Derneği Mülteci Destek Programı yöneticisi Özlem Dalkıran.Helsinki Yurttaşlar Derneği Mülteci Destek Programı'nın hazırlayıp dağıttığı 'Mültecilerin Sesi'nde, mülteciler kendilerini anlatıyor ve fotoğraflıyor
14/10/2007 (452 defa okundu)
"Bir seferinde kulüpte çalışanlarla birlikte yemek yerken biri yanıma oturan arkadaşıma 'Niye bu siyah kızla birlikte yemek yiyorsun?' diye sordu." Meme, Etiyopya. "Mülteciler burada sürekli misafir gibi hissederler. Kendimi buraya yabancı hissediyorum ama turist gibi de değil, sürgünde gibiyim. Kimliksizim" Deleran, Somali. "Bir keresinde dolmuştayken adamın biri bana döndü, benim gibi Afrikalı insanları sevdiğini çünkü Afrika'da ekmek ve su olmadığını söyledi" Mahad Mahmoud Omer, Somali. Mültecilerin hayatına dair bu içeriden bilgilerin kaynağı üç ayda bir çıkan Mültecilerin Sesi bülteni. Helsinki Yurttaşlar Derneği Mülteci Destek Programı'nın ücretsiz dağıttığı bültende, mülteciler kendi deneyimlerini aktarıyor, mültecilik statüsü üzerine düşüncelerini kaleme döküyor, yaşadıkları koşulları fotoğraflıyor. Yani "Türkiye'ye kaçak yollardan giriş yaparken yakalandılar" tarzı haberlerden daha fazlasının peşine düşenler için ideal bir kaynak. Zira zulüm görecekleri konusunda haklı bir korku duyarak (Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi) ülkelerini terk eden ve BM tarafından üçüncü bir ülkeye kalıcı olarak yerleştirilene kadar Anadolu'daki uydu kentlere yönlendirilen mültecilerin yaşadıkları, kısa haberlerle geçiştirilemeyecek yoğunlukta. Mültecilerin Sesi'ni konuşmak üzere başvurduğumuz Destek Programı Yöneticisi Özlem Dalkıran'la sohbetimiz de bu yoğunluğun kanıtı. Türkiye'deki mülteciler sorunlarını duyurmak konusunda ne kadar istekliydiler? Çünkü medyada görünmek istemiyorlar çok fazla. Birine sen yaz demediğimiz için zaten niyetli olanlar yazıyor. Hatta bazı makaleler geliyor. "Bunu yayınlamayalım, sen olduğun çok belli. Başın belaya girer" diyoruz. Birçoğu mahlas kullanıyor. Bu biraz kendilerinin gazetesi artık. Dolayısıyla çok sahiplendikleri için bir tehdit olarak algılamıyorlar. İkamet ettikleri yerlerin sakinleriyle ne kadar kaynaşabiliyorlar? Şehirden şehire değişiyor. Oradaki yabancılar şubesi polisinin tutumu, sivil toplum örgütlerinin olaya etkisi ya da mültecilerin geldiği ülkelere göre bile değişiklik gösteriyor. Mesela Afrika ülkelerinden gelen mültecilerin entegrasyonu biraz daha zor oluyor. Ten renkleriyle hemen ayırt edilebiliyorlar. Sonuçta bir İranlı ya da Asyalı o kadar ayırt edilmiyor. Türkiye'deki mülteci profili nedir? Daha çok hangi sebepten iltica etmek istiyorlar? Şimdi İran'dan Bahailer de geliyor, siyasi fikirlerinden dolayı gelenler de oluyor. Afrika'dan kabile savaşından dolayı gelmiş olan da devletle çatıştığı için gelen de var. Yol boyunda yaşadıkları da başka bir travma. Mültecilere destek programı olarak onların psikolojik tedavilerini de yürütüyoruz bir yandan. Çünkü o travmayla gidip mülakat yaptıklarında eksik bilgi veriyorlar, hatırlamıyorlar ya da konuştukça travma derinleşiyor. Ahmedinecad 'İran'da eşcinsel yoktur' gibi bir açıklama yaptı. Cinsel yönelimin kabul görmemesi de iltica nedenleri arasında yer alıyor mu? Sonuçta burası da pek parlak değil. Var var. Onlar için de Türkiye'deki LBGT dernekleriyle işbirliğine giriyoruz. Çünkü burada bir sosyal yalnızlığa da itiliyorlar doğal olarak. Şu çok travmatik bir durum tabii: Eşcinsel olduğunuz için ülkenizden kaçıyorsunuz çünkü hayati tehlikeniz var ve burada da eşcinselliğinizi gizlemek zorunda kalıyorsunuz. Ya da İran'dan Bahai olduğunuz için kaçıyorsunuz. Sonra burada farklı inanışlara önyargıyla yaklaşan bir kente geliyorsunuz ve Bahai olduğunuzu yine söyleyemiyorsunuz. Bir tane mülteci şöyle bir şey demişti: "Ben dinimi özgürce yaşamak için ülkemden kaçtım ama burada yine gizlemek zorundayım". "Çünkü İranlıyım deyince otomatikman herkes Müslüman varsayıyor, ben de ters düşmüyorum" demişti. Eşcinseller burada belki biraz daha rahatlayabiliyor. Ama bu sefer de sosyal yalnızlığa itiliyor. Ya da onu da göze alıyor, burada da bir partneri olabiliyor. Kimliğinin parçasından da kopmak istemiyor. Siyasi görüşleri dolayısıyla iltica talep edenlerde de böyle çekingenlik gözlemlendiği oluyor mu? Oluyor tabii. Siyasi görüşleri nedeniyle ülkesinde o kadar baskı görüyor ki o bir refleks haline geliyor ve aman ben yerleşinceye kadar susayım diyor. İstisnalar yok mu, var. Mesela Nevşehir'de kendine feminist aktivist diyen (İranlı) bir kadın oradaki kadın örgütleriyle çalışıyor. Kadınlar her zaman daha girişken olur bu tip şeylerde. Mülteci sayısı belli mi? Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği rakamlarıyla 11 bine yakın mülteci var. Peki yasal yollara başvurmayanlarla ilgili bir sayı var mı? Zaten mültecilerin birçoğu yasal olmayan yollarla geliyor. Türkiye'de bu yasadışı yol meselesi biraz yanlış anlatılıyor. Birçok insan doğrudan Türkiye'den Avrupa'ya başka bir ülkeye geçmeye çalışıyor. Yani "Kaçaklar tırlarda yakalandı" gibi acayip kelimelerle anlatılan bu mevzularda, o insanlar öyle bir durumda ben sığınma talebinde bulunmak istiyorum dediği an, bu talep değerlendirmeli. Hemen sığınma talebinde bulunmazlarsa sınırdışı ediliyorlar. Peki onlar arasından sizinle irtibata geçen oluyor mu? Biz tamamen iltica başvurusunda bulunmak isteyenlere hukuki yardım verdiğimiz için o anlamda başvuran olmuyor. Ama şöyle şeyler olabiliyor. Kumkapı'da yabancılar misafirhanesinde kalırken yakalanıp sığınma başvurusunda bulunamamış insanlar arayabiliyor. Ya da bir şekilde irtica talebi olmamış ama burada yaşayan ve polis şiddetine maruz kalanlar olabiliyor. Mesela bu Papa olayı (Papa'nın ziyaretinde polis Afrikalıları zorla çalıştırmıştı) ya da Festus Okey olayıyla ilgili bize ilk bilgileri getirenler bizim müvekkillerimizden değildi. Festus Okey bizim tanıdığımız birisiydi. Ama öldüğünü herhangi bir iltica talebinde bulunmamış bir arkadaşımız haber verdi. Mülteciler Festus Okey sonrası daha çok görülmeye başladılar? Böyle bir tetikleyici etkisi oldu mu? Festus Okey olayıyla birlikte daha önce mültecilerle ilgili bir bilgisi olmayan sivil toplum örgütleri bile daha fazla bilgilendiler. Festus Okey'i savunurken terminolojiyi yanlış kullanmamak için en azından mültecinin ne olduğunu öğrendiler. Ama saman alevi gibi... Çok çabuk gündem değişiyor bu ülkede. Festus'un davası başladığında tekrar gündeme gelir muhtemelen. Ondan sonrası meçhul. Ama sanıyorum Meclis'in İnsan Hakları Komisyonu en azından bunu gündemine almış. Bu da önemli bir şey. Tabii altı ay sonra bir daha bakalım mevzuyu kim hatırlayacak? Erman Ata Uncu

hayat ve onur, olum ve asaglanmak

hayat ve onur, olum ve asaglanmak

Multecilerin sesi'nin ucuncu sayisi cikti


Moritanyalı müzisyen Ba, fotoğraflı güncesinde bir haftasını, Kongo'dan Bodika Konya'da mülteciliği anlatıyor.
BİA Haber Merkezi - İstanbul
14 Eylül 2007, Cuma
Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin (hYd) Mülteci Destek Programı çerçevesinde hazırlanan "Mültecilerin Sesi" (Refugee Voices) bülteninin üçüncü sayısı yayınlandı.
Bülten Türkiye'deki mültecilerin yazdığı yazılardan ve çektiği fotoğraflardan oluşuyor.
Bu sayının kapağında ülkesi Moritanya'da ırkçılık kaynaklı kötü muamele ve eşitsizlik üzerine konuştuğu için mahkemeye çıkarılmaksızın üç yıl boyunca hapiste tutulan müzisyen Ba'nın "Hayatımın Bir Haftası" başlıklı fotoğraflı güncesi yer alıyor. Ayrıca Ba'yla yapılmış bir röportaj da var.
Türkiye'de çevirmenlik yapan Sudanlı Mohammad Haroun Yagoub "mültecilerin üretimi ve tüketimi"ni yazıyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden 39 yaşındaki pedagog Albert Banza Bodika, Konya'da mülteci olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatıyor.
22 yaşındaki Iraklı mülteci Moayeed, Türkiye'de tercümanlık yapıyor. Bültende Moayeed'in iki şiiri var. "Öğüt" şöyle başlıyor:
Eğer suyu içersen tatlılığını bilirsin
Bazıları acımasız olur, sen öyle olmak zorunda değilsin.
Bültenin editörü ve hukuki danışmanı Amy Slotek mülteci tanımı üzerine yazısında bültende yazıları yer alan Türkiye'deki mültecilerin "bildiğimizi sandıklarımızı yeniden düşünmemizi sağladığını" söylüyor.
Mültecilerin Sesi, 27 Mart'ta ölen hYd ofisinde Arapça tercüman olarak çalışan Mohammad Abdullah Abdurrahman'ı da anıyor.

Multecilerin iadesine hayir

Multecilerin iadesine hayir

AB'nin ortak iltica politikasi

Sertliğin sınırında – AB’nin ortak iltica politikası
Avrupa Birliği’nin ortak iltica politikasının amacının, mültecileri korumaktan ziyade, Avrupa’yı mültecilerden korumaya yönelik olduğu izlenimi uyandırıyor. Üye ülkeler, göçün kaynaklandığı yoksul bölgelerin omuzlarındaki yükü hafifletmek yerine onlara daha fazla sorumluluk yüklemek istiyor. Bu süreçte sınıfta kalansa iltica hakkı ve insanlık oluyor.
Hergün çok sayıda insan, Akdeniz ya da Atlas Okyanusu üzerinden Avrupa’ya ulaşabilmek için hayatlarını tehliyeke atıyor. Binlercesi, denize açılmaya uygun olmayan ve haddinden fazla insan taşıyan teknelerle yola çıktıkları için yaşamını yitiriyor. İspanyol makamlarının verdiği bilgilere göre sadece Batı Afrika’dan Kanarya Adaları’na ulaşmaya çalışırken ölen kaçak mülteci ve göçmenlerin sayısı yaklaşık 6 bin dolayında. Ölü sayısının bu kadar yüksek olması, herşeyden önce kaçış rotalarının giderek daha uzun ve tehlikesi hale gelmesinden kaynaklanıyor; çünkü Avrupa kalesi, kendini her geçen gün daha daha sıkı bir şekilde tecrit ediyor. Avrupa’nın kapıları önündeki bu ölümleri gerçekten önlemek isteyenlerin, kaçak mülteciler ve göçmenlerin, güvenli ve yasal yollardan AB topraklarına nasıl gelebileceklerine dair fikir yürütmeleri gerekiyor.
Rakamlar arasındaki ilişkiler
Almanya ve Avrupa genelindeki mülteci sayısı, tarihin en düşük seviyesine inmiş durumda. Almanya’da 2006 yılında sadece 21 bin 29 yeni iltica başvurusu kaydedildi – bu, 1977’den buyana en düşük seviye anlamına geliyor. İltica başvurusunda bulunanların sayısı, 2005 yılına oranla yüzde 27 azaldı. O zaman 25 üyesi bulunan Avrupa Birliği’nde 2005 yılındaki iltica başvuruları, 1988’den beri en düşük seviye olan 230 bine kadar geriledi. Bu eğilim, 2006 yılında da devam etti: AB genelindeki iltica başvurularının sayısı 200 binin de altına düştü. UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) verilerine göre, mültecilerin ve vatanlarından sürülenlerin büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelelerde bulunuyor. 2007 başı itibariyle yarım milyon Iraklı mülteci Ürdün’de, birer milyondan fazla Afgan mülteci de Pakistan ve İran’da yaşıyor. Afrika’da ise yaklaşık 15 milyon mülteci ve memleketlerinden zorla sürülenler, komşu bölgelere sığınıyor; genellikle de yeterli koruma ve geleceğe ilişkin her türlü beklentiden yoksun olarak son derece olumsuz koşullar altındaki kamplarda yaşıyor. Başka çarpıcı örnekler: Yaklaşık 700 bin insan Sudan’dan Çad, Uganda, Kenya ve Etiyopya’ya kaçtı. Sadece Sudan’ın batısındaki kriz bölgesi Darfur’dan kaçan 250 binden fazla mülteci Çad’da bulunuyor. Yine 250 binin üzerinde insan Somali’de iç savaşın hüküm sürdüğü bölgelerden kaçarak komşu Kenya’ya sığındı.
Avrupa’nın kıyılarındaki insan hakları ihlalleriAvrupa’nın kıyılarında yaşanan insanlık dramları, AB ülkelerinin, temel insan hakları standartlarından ferâgat etmeye hazır olduklarını gösteriyor. Temmuz 2006’da Melilla’da Avrupa’yı çevreleyen sınır çitlerini geçmeye çalışan üç kişi vurularak öldürüldü. İspanya-Fas sınırında ölümle sonuçlanan vakalar bugüne kadar aydınlığa kavuşturulamadı. Bunun dışında Yunanistan’ın, Eylül 2006’da kaçak göçmenleri denize attığına ilişkin kuşkular henüz ortadan kalkmadı. Hayatta kalmayı başaranların ifadelerine göre Yunan sahil güvenlik memurları, Kos (İstanköy) Adası açıklarında yakaladıkları 40 dolayında kaçağı denize attı; olayda en az altı kişi hayatını kaybetti.
AB’nın doğudaki dış sınırlarında Çeçen mülteciler -kamuoyunun neredeyse hiç haberi olmaksızın- Slovakya tarafından, Ukrayna’daki tutsak kampları üzerinden takibatı yapan Rusya Federasyonu’na iade edildi. UNHCR, Mart 2006’da zincirleme sınırdışı vakalarının yaşandığını bildirdi. Kendilerini koruyacak bir ülke arayan Çeçenler, Slovakya’ya, yani AB sınırlarına kadar ulaşmayı başardı; yürürlükteki hukukî düzenlemelerin aksine, iltica hakkından ise mahrum bırakıldı. Bunun yerine Ukrayna’ya gönderilen bu insanlar, ordan da sınırdışı edilerek yeniden Rusya Federasyonu’na teslim edildi.
Erken savunmaKaçak göçmenlerin Avrupa açıklarında yakalanmasına yönelik uygulanan tedbirlerde 2006 ortalarından buyana Avrupa Sınır Koruma Ajansı “Frontex“ önemli bir rol oynuyor. Mültecileri taşıyan tekneler, henüz uluslararası karasularındayken, Frontex operasyonları aracılığı ile tesbit edilip Afrika’daki transit ülkelere ya da geldikleri yerlere geri gönderiliyor. Örneğin Ağustos ile Aralık 2006 arasındaki “Out of Area“ – yani sınır ötesi operasyonlar sayesinde Atlas Okyanusu ya da Afrika’nın Batı sahilleri açıklarında 3 bin 500 mülteci ve göçmen yakalanıp Senegal ve Morintanya’ya geri gönderildi (Frontex’in 19 Aralık 2006 tarihli basın açıklaması). Frontex’in sınır muhafazılarının, açık denizdeki korumaya muhtaç insanlara nasıl muamele ettiğini, Frontex başkanı Albay Ilkka Laitinen kısa ve öz olarak şöyle ifade ediyor: “Bunlar mülteci değil, kaçak göçmen.“ (21 Aralık 2006 tarihli “Standart“ gazetesi)
Yeni kapı bekçileri Libya, Fas, Moritanya, Ukrayna ve Türkiye gibi üçüncü ülkelere, sinik bir görev bölümü sonucu, “Avrupa Kalesi“ni koruyacak kapı bekçiliği görevi veriliyor. Örneğin Fas: 2006 Noel Yortusu ile Yılbaşı arasında (yılın son haftasında) Sahra’nın güneyinden gelen 400 kadar mülteci ve göçmen yakalanarak Cezayir sınırına götürüldü ve burada kaderlerine terkedildi. Gerek Cezayirli gerekse Faslı güvenilk görevlileri, bu kişilere kötü muamelede bulundu. Polisin bu operasyonu sırasında çok sayıda kadına tecavüz edildi, hamile bir kadın bebeğini düşürdü. Fas’ta buna benzer daha çok sayıda insan hakları ihlalleri yaşanıyor- Avrupa ise susuyor ve olayları âdeta görmezden geliyor.
İnandırıcılığın yitirilmesiAB, uluslararası mülteci ve göçmen tartışmalarında giderek inandırıcılığını yitiriyor. Demokratik şekilde idare edilen 27 üyeli bir Birlik, askeri savunma tedbirlerinin uygulanması, mültecilerin korunmasının başkalarına devri ve insan haklarının sürekli olarak ihlalinin ötesinde soruna başka çözümler getirmelidir. Mültecilere yardım kuruluşu PRO ASYL’e göre insan haklarının teminat altına alınması, AB için en öncelikli konu olmalıdır: Bu haklara, kaçak ya da göçmen statüsündeki herkes sahiptir. Bu bağlamda mültecilere, AB sınırlarına güvenli bir şekilde giriş imkanı ve âdil bir iltica süreci sunulmak zorundadır. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin dikkate alınmadığı üçüncü ülkelerle her türlü işbirliği de sona erdirilmelidir. Göçmenlerin hayatlarını tehlikeye atacak yollara başvurmamaları içinse Avrupa’nın yasal göç imkanlarına ihtiyacı vardır. Aksi takdirde binlerce insan, Avrupa Birliği’nin dış sınırlarnda can veremeye devam edecek. Zorunluluktan kaynaklanan göç ve kaçışların nedenleriyle ciddi şekilde mücadele etmeyek isteyenler, öncelikle yoksulluk ve sefalete neden olan yapıları bertaraf etmelidir.
Örneğin tarım sübvansiyonları: Avrupa, sağladığı tarım sübvansiyonları aracılığı ile Afrika kıtasındaki pazarları yokederek, sefalet, açlık ve zorunlu göçe neden olan başka etkenlerin oluşmasını sağlıyor. Afrika menşeili ürünlere karşı uygulanan sübvansiyon ve koruyucu ticari tedbirlerin artık sona erdirilmesi gerekiyor.
Örneğin hatalı balıkçılık politikası: Senegal’deki balıkçılar artık sadece balıkçılık yaparak ayakta kalamıyor, çünkü yüksek oranda sübvansiyon alan AB üyesi ülkelerin balıkçı filoları, onların avlandıkları sulardaki tüm balıkları bitirmiş durumda. Hal böyle olunca da Senegalli balıkçıların, teknelerini kiraya vermek ya da göçmenlerin Kanarya Adaları’na yaptıkları tehlikeli yolculuklara bizzat katılmak dışında başka seçenekleri kalmıyor.
Yaşam ve gelişme koşullarında görülen bu dramatik dengesizliği değiştirmek isteyenler, AB’nin daha farklı ve âdil bir ticaret, tarım ve balıkçılık politikası izlemesi için de çaba göstermelidir.
Karl Kopp Mültecilere yardım kuruluşu PRO ASYL Avrupa raportörü ve ECRE (Avrupa Mülteciler Konseyi) yönetim kurulu üyesi
Çeviren: Murat Çelikkafa

NO BORDER (SINIRLARA HAYIR)

NO BORDER (SINIRLARA HAYIR)
PATRA DA YAPILAN MULTECI YURUYUSUNDEN GORUNTULER

Irak savasi suruyor multeciler iade ediliyor

Irak savasi suruyor multeciler iade ediliyor

BILDIRILER---ACIKLAMALAR

MIDILINI
Aclik grevi yapan 58 multeci cocuga OZGURLUK....
22/072008 Pazartesi tarihinden itibaren yaslari 12-18 olan cocuklar insanik disi uygulamalara karsi aclik grevine basladiklarini duyurduar
multeci cocucuklarin icinde bulunduklari kosular insani olmayip her turlu ihtiyactan yoksun bulunduklarini belirten cocuklar intihar etme sinirina dayandiklarini acikladilar
aclik grevine baslayan farkli ulkelerden gelen cocuklari baslica talepleri derhal serbest birakilmalari ve yasal haklari olan politik iltica taleplerinin kabul edilmesi olarak acikladilar ..
ote yandana lero adasinda tutuklu bulunan 120 kucuk cocuk atinadaki olimpiyatlar icin yapilan yerlere yerlestirien multeci cocuklar esir muamelesi gormekteler


taleplerimiz
Derhal tum multeci ler serbest birakilmalidirlar
ekonomik ve politik multecilere oturum verilmeldir

28\06\2008 multeci ve politik multeciler grubu



siz polisler katilsiniz

siz polisler katilsiniz

MAYIS 2008

SISAM - Ne zaman denize girsem kendimi kötü hissediyorum. Sanırım bu normal değil. Turistlerle dolu Yunan adası Sisam’daki küçük koyda adımlarımı dikkatle atıyorum. Ayağımda ayakkabılarım yok. Suyun dibinde ayağım bir cesede takılacak diye korkuyorum. Zihnimde bir hafta önce Midilli’de gördüğüm fotoğraflar var, kıyıda iki çocuk cesedinin fotoğrafları. Balıkçıların söylediklerini ve geçen ay duyduğumuz haberleri hatırlıyorum. Mayıs ayı içinde Avrupa yollarında en az 112 kişinin öldüğü rapor edildi, 102 tanesi sadece Sicilya Boğazı’nda. Geçtiğimiz 20 yıl boyunca en az 12.180 kişi öldü ve Akdeniz bir toplu mezar haline döndü. Bazen yetkililer birkaç cesede ulaşıyor ama kimse bu ölülerin seyahat ettiği hayalet-gemi enkazları hakkında daha fazla bilgiye sahip değil. Son olay burada Yunanistan’ın Sisam adasında gerçekleşti. 20 Mayıs’ta denizden bir ceset çıkarıldı. Bundan dört gün önce, bir balıkçı tarafından kurtarılan bir göçmen adadaki alıkonulma merkezini terk etmeden şu mektubu yazmıştı:“Bir lastik bot içinde 22 kişiydik…Yunan Sahil Güvenliği bizi fark etti. Bizim botu kendi motorbotlarına bağladılar ve bizi Türkiye kıyılarına doğru getirdiler. Sonra bizim mazotumuzu aldılar ve bizi denizin ortasında öylece bırakıp gittiler. Hava fırtınaya döndü ve dalgalar gittikçe irileşmeye başladı. Bot bir sağa bir sola sallanıyordu. Mayıs’ın 16’sıydı, saat gece 02.00…Bottakiler birbiri ardına denize düşmeye başladılar…sonra bot alabora oldu. Arkadaşımı kaybettim. Yüzmeye, dalgalarla boğuşmaya başladım. Sonunda bir balıkçı beni kurtardı ve beni hastaneye getirdi, oradan da kampa transfer edildim.”Bu mektubun sahibi Yassin Atina’ya gitti ve kendisiyle bir daha görüşemedik. Belki sözünü ettiği bot yolcuları Türkiye’ye ulaşabildiler. Belki de denizde boğuldular. Bu ilk kez yaşanmıyor. Cezayirli olan ve şimdi Sisam’da yaşayan Tawfiq bunu iyi biliyor. Daha 23 yaşında olmasına rağmen ve kıdemli bir harragalar, Yunanistan ve Türkiye arasındaki sınırı tam yedi kez yakmış. Son deneyişinde küçük bir lastik bot içinde, iki kürekle birkaç millik yola yalnız çıkmış. Kardeşi Sufien’in de yolu açık denizde Yunan yetkililerce çevrilmiş. Onunla ertesi gün sahilde görüştük. Önünde soğuk bira bardağı bana 2 Mayıs 2007’ gecesini anlatıyor. İnsan kaçakçıları olmadan, herşeyi kendileri halletmişler. Yolu zaten biliyorlarmış. Kendisi, öbür kardeşi, iki kuzeni ve bir arkadaşı. Hepsi Cezayirli. Lastik botu ve kürekleri kendileri alıyorlar. Kuşadası yakınlarındaki bir kıyıdan denize açılıyorlar, ama yolun yarısında Yunan Donanması tarafından fark ediliyorlar. Görevliler bota yaklaşıyor ve zodiak botu bir bıçakla kesip batmasına neden oluyorlar. Yunan Sahil Güvenlik ekibinin motorbotu, batmaya başlayan lastik botta bulunan beş kişi denize düşüp, geri yüzmeye başlayana kadar orada bir süre daha bekliyor. Neyse ki onlar yüzme biliyordu ve kıyıya ulaşabildiler. Ya içlerinden biri yüzme bilmeseydi ne olacaktı? Ya mevsim kış olsaydı ne olacaktı?
2007 tarihli Pro Asyl raporunda belgeleriyle ortaya konduğu gibi Yunan otoriteleri için göçmen botlarını batırmak sıradan bir uygulama. Kurtarma operasyonlarına katılmamak da. 12 Mart 2008’de Türkiye’den bir botla ayrılan Bilal ve diğer 23 kişi, yardım için Yunan kurtarma ekiplerine telefon ettikten sonra tam dokuz saat çaresizlik içinde beklemişler. Bilal “sonunda Yunan motorbotu geldi ama sadece fotoğraf çekip geri gittiler” diyor. Bu yüzden Türk Sahil Güvenliği’ne telefon etmeye karar veriyorlar ve sonunda 13.30 civarında kurtarılıyorlar.Son yıllarda Yunanistan’ın Ege kıyılarına ulaşan göçmen ve mültecilerin sayısında artış var. Örneğin daha 2008’in ilk beş ayında Midilli’ye ulaşanların sayısı 4.320’ye ulaşmış, 2007 yılının tamamı için bu sayı 6.370. Çoğu Afgan (2007’nin ilk on ayında 3.285 kişi). Sonra Iraklılar, Kürtler, Filistinliler, Somalililer, Sudanlılar, Moritanyalılar, Senegalliler, Fildişi Sahili’nden gelenler, Nijeryalılar, Cezayirliler ve Faslılar geliyor. Sınırdışı edilmemek için bazı Afrikalılar Somalili olduklarını söylüyorlar. Arap ülkelerinden gelenlerin bir kısmı da kendilerini Filistinli veya Iraklı olarak tanıtıyor. Aslında gerçek mülteciler var. Bunu anlamak için Sisam’daki eski mülteci alıkonulma kampını ziyaret etmek yeterli. Vathy şehrinin merkezindeki bu iki katlı eski bina 2007 Kasım ayında kapatıldı. Orada tutulan mültecilerin duvarlara yazdıkları hikayeler bunu bize söylüyor. Duvarlara Yaser Arafat’ın resimleri ve Filistin bayrağı çizilmiş , Amharik dilinde yazılmış yazılar var; ayrıca Somali’ye Sudan’a sevgilerini ilan eden, Kürdistana özgürlük diye yazılar yazılmış.Haziran’ın ilk günü, Sisam’daki alıkonulma merkezindeki 35 kişi tahliye edildi. Bu fırsattan yararlanarak Adanın kendini adamış aktivistlerden Anna ile birlikte tahliye edilen insanlarla görüşmek için Atina’ya giden feribot Nissos Mikonos’a biniyoruz. Valilik onların bilet paralarını ödüyor. İki-üç hafta alıkonulduktan sonra tahliye ediliyorlar. Geçen seneye kadar geçerli olan uygulamadan farklı olarak Yunan adalarında artık kimse üç ay alıkonulmuyor. Aslında iltica için başvuranlar dışında hiç kimse demek lazım. Ama kimse de iltica için başvuru yapmıyor. 2007’de iltica için yapılan başvuruların %96’sı Atina’da yapılmış. Tahliye edilmeden önce polis kendilerine Yunanistan’da iki ay daha kalabileceklerine dair bir belge veriyor, ama iki ay sonunda ülkeyi terk etmek zorundalar. Ama aynı zamanda Patras’daki Achaia bölgesine gitmeleri yasaklanıyor, burada İtalya ulaştıracak sınırı geçmek için kullanılan liman var. Belge sadece Yunanca yazılmış. Kimse kağıtta ne yazdığını anlamıyor. Kimse ne yapacağını ya da Atina’dan sonra nereye gideceğini bilmiyor. Kendi başlarına bırakılıyorlar. Aralarında Gine’den 16 yaşında bir çocuk da var. Atina’daki Pire limanına vardıklarında tek çareleri, metroya binip Akropol’ün bulunduğu tepenin eteklerinde göçmenlerin yaşadığı Omonia’ya gitmek.Atina’nın Xouthou Caddesi’ndeki ismi olmayan bir barın camları ardında Sudanlı Mülteciler Derneği’nin merkezi var. Derneğin başkanı Adams beni çayla karşılıyor. Adams Darfur’dan kaçmış; Kızıldeniz’deki Sudan limanından kalkan bir kargo gemisiyle 2004’te Girit’e ulaşmış. Atina’da en az 450 Sudanlı ve 400 Somalili mülteci olduğunu söylüyor. Muhtemelen bunların hepsi siyasi mülteci. Ama de facto olarak hepsi ülkeyi terk etmeleri gerektiğine dair emri almışlar. Onlardan biri 1972 doğumlu Abdullah 20 Mayıs 2008’de Sisam’a gelmiş. On gündür resmi olarak kaçak. Ona Satovriandou Caddesi’nde Sudanlıların kaldığı eski bir otel olan Maqi otelde rastladım; yeni gelenler geceliği üç euro karşılığında on kişiyle birlikte aynı odada kalıyorlar. Abdullah’ın veya diğerlerinin Yunanistan’da iltica başvurusu yapmasını engelleyen yok. Ama burada ortalama bekleme süresi üç-dört yıl. Bu süre zarfında çalışma izinleri var, ama başvuru prosedürünün sonunda gelecek cevapların %99’u olumsuz olacak. 2007’de yaklaşık 25.000 kişi Yunanistan’da sığınma başvurusunda bulundu, ama sadece 150 tanesi koruma statüsü alabildi. Bu yüzden herkes başvuru yapmadan ülkeden ayrılmayı istiyor. Yunanistan’ı terk etmek için ya sahte pasaport kullanıyorlar ya da her gün feribotlarla Patras’dan İtalya’ya giden yüzlerce tırdan birine saklanıyorlar. Ama onların kaderleri parmak izlerine bağlı.Buna Dublin II Düzenlemeleri deniliyor ve sığınma talep eden kişiyi Avrupa’ya adım attığı ilk ülkeye bağımlı kılıyor. Yunanistan’daki sığınma başvurularının kabul oranının İtalya veya İsveç’tekinden elli kat daha az olması bir şey fark ettirmiyor. Eğer parmak izleri Yunanistan’da alındıysa onların sığınma taleplerinin Yunanistan’da işleme konulması gerekiyor. Sudanlı Ali bir yıl önce Norveç’e gitmeyi başardı ama Yunanistan’a geri gönderildi. Sida için de durum aynı, o da İrlanda’dan geri çevrildi. Her şey aslında mantıkdışı. Yunanistan bu insanların ülkede kalmasını istemiyor ve bu yüzden onları Türkiye’ye sınırdışı ediyor ve sığınma talebinde bulunanların çoğuna koruma vermiyor. Ama aynı zamanda da bu insanların ülkeden ayrılmalarını yasaklıyor. Ve ayrılırlarsa da Yunanistan’a geri gönderiliyorlar. Ve bütün bunlar son yıllarda diğer Avrupa ülkelerinde sığınma talepleri yarı yarıya azalmakta iken oluyor. Burada tek sonuç ise, belgesi olmadığı halde Atina’daki inşaatlarda, Olimpiya’daki çileklerin, Atra’daki portakalların toplanmasında çalıştırılan –ve sömürülen- insanların sayısındaki artış. Yunanistan, Avrupa deyince hayal ettikleri, bulmayı umdukları yer değil. O yüzden de seyahat devam ediyor. Patras’dan. Ters yönde ve zorlu bir parkurda. İtalya’ya doğru.Muhammed bana çizdiklerinden birini gösteriyor. Resimde bir limanın önünde duran gri bir arabada elinde bıçakla bir polis duruyor, bir de kanlar içinde bir çocuk. Bir gün önce polisten kaçarken bu sahneyi kendi gözleriyle gören 16 yaşındaki Jaber bana resimde anlatılan hikayeyi anlatmıştı. Bu, Patras’ta her gece tekrarlanıyor. Gençler on-onbeş kişilik küçük gruplar halinde 7 Nolu Kapı’da iki metre yükseklikteki çitlerden atlıyor ve kamyonların park yerini çevreleyen ikinci sıra dikenli tellere doğru koşuyorlar. Jemmah, “kamyonun İtalya’ya gidip gitmediğini anlamak için lastiklerin ısısına bakıyoruz” diyor. Eğer lastikler halâ sıcaksa, bu kamyonun Atina’dan yeni geldiğinin ve bir gün sonra feribota ayrılacağına işaret ediyor. Böyle olunca polis gelmeden hemen kamyonun içinde kendilerine saklanacak bir yer buluyorlar. Yoksa pek çok sorunla burun buruna gelecekler. Jemmah bunu iyi biliyor. İki ay önce liman polisine bağlı dört memur tarafından yakalanmış. Kulağına tekme atılmış. Sonra da yere yatırılmış ve polis memurlarından biri çıkıp sırtında yürümeye başlamış. Sonunda da onunla eğlenmeye başlamışlar. Bir polis alnına silahı dayamış ve “seni öldüreceğim” diye bağırmaya başlamış. Ve tetiği çekmiş. Silah patlamamış çünkü daha önceden mermileri çıkarmışlar. Tekmeler ve tetiğe basma oyunundan sonra kaç yaşında olduğunu sormuşlar. Ondört yaşında olduğunu söylemiş. Ardından polisler Jemmah’ı bırakıp gitmişler. Bunun gibi pek çok hikaye var. Görevi suiistimal ve cezasızlığın hikayesi. Irkçılığın hikayesi. Nasıl oluyor da bir polis memuru 14 yaşında bir çocuğun başına silahı dayayıp öldürme numarası yapıyor? Ve nasıl oluyor da Ocak 2008 raporunda yazdığı gibi 14 yaşında bir çocuk, İtalya’ya gitmenin başka yolunu bulamadığı için bindiği kamyonun altında ezilip ölüyor?“Biz savaş yıllarında doğmuş, savaş yıllarında büyümüş bir nesiliz ve savaştan kaçtık. Doğduğum günden beri yıkım, ölüm ve kaçırma olaylarından başka şeye tanık olmadım. Sevdiklerimizi kaybettik. Haklarımızı yitirdik. Ve mülteci olarak tanınmıyoruz. Mülteci olmak için kaç savaş gerekiyor, kaç ölü gerekiyor?” Genç bir Afgan bunları söylüyordu 25 Mayıs’ta Patras hareketinin düzenlediği toplantıda. Selanikten bu toplantı için gelen bir grup aktivist hemen orada su kemerine kaçak bağlantı kurup Afganların yaşadığı gecekondulara su gelmesini sağlıyorlar. Orada yaklaşık 500 Afgan yaşıyor, üçte biri henüz çocuk. Kamp 1996’dan beri orada. Kürtler tarafından kurulmuş. Şimdi sadece Afganlılar var. Her gece sınırı geçmeye çalışıyorlar. Burası yüzlerce mültecinin kaldığı ve polisin kontrol altında tuttuğu bir çeşit getto. Etrafı çevreleyen kafesler olmasa da insanların kamptan dışarı çıkmasına izin verilmiyor. Her köşede polis arabaları duruyor. İnsanlar yakalanma riskini ve belki de Meriç’deki ya da Atina’daki alıkonulma merkezlerinde üç ay kalma ihtimalini göze alıyorlar. Bu kamptan sadece kaçılır. Geceleri. İtalya’ya. Polis, gemicilik şirketlerinin özel güvenlik güçleri veya tır şoförleri tarafından yakalanmamaya özen göstererek. Ve Yunanistan’a geri iade edilmemeyi veya tırlarda havasızlıktan ölmemeyi umarak. “Biz her gün ölüyoruz zaten ve ölmeye de devam edeceğiz” diye sözünü tamamlıyor toplantıdaki Afgan genci- “Ama sizin gibi biz de insanız. Biz hayvan değiliz ki. Bizim de sizin gibi duygularımız var.”İtalyan ve Avrupalı politikacıların bir kez Patras’a gitmelerini tavsiye ediyoruz. İtalyan Parlamentosu şimdi belgeleri olmayan göçmenlerin suçlu kabul edilmesi ve 18 aya kadar alıkonulma cezasına çarptırılması ile ilgili bir yasayı görüşüyor. Hükümet 10 tane yeni “kimlik belirleme ve sınırdışı etme merkezi”açmak için 600 milyon Euro’yu harcamaya hazır. Haziran’da onaylanacak geri göndermeler hakkındaki utanç verici Avrupa yönergesini bekliyorlar. Avrupa’da olan bitenleri çok ciddiye almak lazım. Her yıl Kanarya Adaları’na, İspanya’ya, Yunanistan’a, Malta ve Sicilya’ya gelen on milyonlarca turist hostesler ve garsonlar tarafından gülücüklerle karşılanıyor. Aynı rotaları kullanan ve sayıları birkaç on bini geçmeyen istenmeyen misafirleri ise, savaş gemilerimiz, uçaklarımız ve uydularımız yakalıyor, alıkoyuyor ve sınırdışı ediyor. Ve yine aynı rotalarda yüzlerce erkek, kadın ve çocuk hayatlarını kaybediyorlar. Ne zaman denize girsem aklıma bu geliyor. Ve sanırım bu normal değil.
Written by Gabriele Del Grande, translated by Pırıl Erçoban





















Türkiye mülteci öldürmeye doymuyor

Bir mülteci daha polis kurbanı Bundan bir süre önce Dicle Nehri'nde 4 mültecinin ölümüyle gündeme gelen polisi bu kez Kırklareli Gaziosmanpaşa Mülteci Barındırma Merkezi'nde bir mültecinin öldürülmesiyle gündeme geldi. Barındırma merkezinde meydana gelen bir olayda polisin silah kullanması sonucubir mülteci yaşamını yitirdi, çok sayıda mülteci de yaralandı.Uzun süredir polisten şikayetçi olan Kırklareli Mülteci Barındırma Merkezi'nde baskılar ve yaşam koşullarının dayanılmaz boyutlara varması mültecileri isyan ettirdi. Gaziosmanpaşa'daki kampta kalan mülteciler ile polis arasında arbede çıktı. Polisin gözyaşartıcı bomba ve silahlarla müdahelede bulunduğu olayda 1 mülteci öldü, 4 mülteci de yaralandı. Aralarında Filistin, Irak, İran, Somali gibi Ortadoğu ülkelerinden gelen 174 kişinin barındığı Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı'nda saat önceki gece saat 01.00 sıralarında olay çıktı. Polisin, bazı mültecileri sınırdışı etmesi üzerine olayın başladığı belirtilirken, mülteciler olayları polisin başlattığını savunuyor. Kampa operasyon düzenleyen polisler, çok sayıda gaz bombası atarken içeriden yardım çığlıkları duyuldu. Polisin saldırısı üzerine 1 mülteci ölürken, 2 kişi de yaralandı. 2 kadın mülteci de korku ve panik nedeniyle bir süre fenalık geçirdi. Kadınlar ile çocukların da bulunduğu bulunduğu kampta olayların büyümesi üzerine çok sayıda polis bölgeye sevkedilirken, jandarmadan da destek istendi. Kamp çevresi güvenlik güçlerinde çevrilirken, bölgeye itfaiye ve ambulanslar da çağrıldı. Bu arada kampa giren ambulans polisin saldırıs sonucu ölen 1 mültecinin cesedi ile yarılı bir mülteciyi Kırıklareli Devlet Hastanesi'ne götürdü. Gece 03.00 sıralarında sona eren olayların ardından polisin kampta olağanüstü güvenlik önlemleri alırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.


ve isyan çıkarttılar.........
Yasadışı yollarla yurtdışına çıkarken(sanki yasal yolardan cikabiliyorlarda..) yakalanan ve sınır dışı edilene kadar Tunca Kışlası'nda barındırılan 580 mülteci isyan çıkardı. Kapıları ve camları yumruklayarak dışarı çıkmak isteyen mülteciler polislere taş attı,(iskanceci polise gulmu atsaydilar ) yaşadıkları barınakları(barinak degil hapishane) ateşe verdi. Çıkan yangın sonucunda dumandan zehirlenen 15 mülteci hastaneye kaldırıldı.Yurtdışına çıkarken yakalanan ve Tunca Kışlası'nda barındırılan mülteciler isyan çıkardı. Çoğunlukla İranlıların bulduğu erkek bölümünde kalan 580 mülteci sağlıksız koşullarda barındırıldıklarını iddia ederek(iddda degil gercek isteyen gidip yerinde gorebilir) kapıları ve camları kırmak istedi. Olayların büyümesi üzerine çok sayıda takviye ekip ve panzer sevk edildi(elbete fasist zihniyeten olay yerine insani kosularin duzeltilmesi icin elbete yardim goderilmesi beklenemezdi) Polis ekiplerine taş atan mülteciler, battaniyeleri ateşe verdi.. Çıkan yangın sonrasında polis ekipleri mültecileri dışarı çıkartmak istedi. Ancak dışarı çıkmayan mülteciler(bir dusunun insanlar yanmayi goze almislar neden acaba?) polise taş ile karşılık verince, polis ekipleri çareyi içeriye biber gazı sıkmakta buldu. Polis ekiplerinin biber gazı sıkmasıyla mülteciler pencereden atlayarak teker teker dışarı çıkmaya başladı. Alevlerin yükselmesi sonucunda olay yerine gelen itfaiye ekipleri yangına müdahale ederken, dumandan etkilenen 15 mülteci ambulansla Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi ve Edirne Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Dışarı çıkartılan mülteciler bir süre havalandırıldıktan sonra tekrar içeriye alındı. Olayla ilgili Soruşturma sürüyor. turkiyede sorusturmalarin ne oldugu herkesin malumudur


Mülteciler polis rehin aldı..?polis kesin havaya ates acmistir ve 1 ölü 2 yaralı
12 Haziran 2008 08:13
Kırklareli Gaziosmanpaşa kampında mülteciler polisi rehin aldı.
KIRKLARELİ Gaziosmanpaşa Mülteci kampında kalan bir grup mültecinin başlattığı isyan sırasında çıkan olaylarda 1 mülteci öldü, 1 mülteci de yaralandı. Arbede sırasında iki polisin silahını rehin alan mülteciler kampta direnişlerini sürdürürken, bölgeye jandarmadan takviye ekipler çağrıldı.
Kırklareli'de aralarında Filistin, Irak, İran, Somali gibi Ortadoğu ülkelerinden gelen 174 kişinin barındığı Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı'nda, saat 01.00 sıralarında bir grup mülteci isyan çıkardı. Sınırdışı edilmek üzere işlemlerinin yapılması süresince burada konaklayan ve aralarında kadınlar ile çocukların da bulunduğu mültecilerin çıkardığı isyana polis müdahale etti. Yaşanan arbede sırasında iki polisin silahını alan mülteciler, kendilerini kampa kapatarak, dışarı çıkmak isteyenleri de rehin aldı.
Kampta olayların büyümesi üzerine çok sayıda polis bölgeye sevkedilirken, jandarmadan da destek istendi. Kısa sürede kamp çevresi güvenlik güçlerinde çevrilirken, bölgeye itfaiye ve ambulanslar da çağrıldı. Kampa operasyon düzenleyen polisler, çok sayıda gaz bombası atarken içeriden yardım çığlıkları duyuldu. İsyanı çıkaran bir grup mültecinin kampta kalan diğer mültecilerin dışarı çıkmasına engel oldukları öne sürüldü.
Bu arada kampa giren ambulans, ölen 1 mültecinin cesedi ile yarılı bir mülteciyi Kırıklareli Devlet Hastanesi'ne götürdü. Bu mültecilerin ne zaman vuruldukları ise henüz anlaşılamadı. Direnişlerini sürdüren miltecilerin teslim olmaları konusunda görüşmeler sürdürülüyor.
İSYAN SONA ERDİ
Kırklareli'deki Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı'nda kalan bir grup mültecinin başlattığı ve 1 kişinin ölümü, 2 kişinin de yaralandığı isyan güvenlik güçlerinin müdahalesiyle saat 03.00 sıralarında sona erdi. 2 kadın mültecinin de korku ve panik nedeniyle fenalaştığı olayla ilgili polis, kampta sayım yapıp. İsyanla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldı.


Mülteci Afgan aile Türkiye'de yok oldu

Afganistan yönetimi tarafından 'Taliban'ı desteklediği gerekçesiyle idama mahkûm edilince 5 kişilik ailesiyle bir süre Pakistan'da saklanan, daha sonra sahte pasaportla İran üzerinden Türkiye'ye iltica etmek isteyen Abdurrahman Yar Muhammed'ten üç haftadır haber alınamıyor. Gaziantep Otogarı'nda istihbarat birimleri tarafından yakalanarak Yozgat misafirhanesi'ne götürülen mülteci ailenin Türk yetkilileri tarafından CIA'ye verildiği iddia edildi.


17:52 03 Kasım 2007

Çok değil, birkaç ay önce Festus Okey'in Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nde 'ölmesi' sonucu Türkiye'deki mültecilerin karşılaştıkları zorluklar ve maruz kaldıkları kötü muameleler bir nebze olsun gündemi tutmuştu.
Elinden geleni yapan sivil toplum kuruluşları, avukatlar, yardımseverler ve hatta mültecilerle dayanışma toplantıları yapan aktivistlerin gündemleri mülteciler sayesinde dünyanın dört bir yanında evlerinden edilen, yollara düşen, Türkiye'ye gelen, domuz ahırı gibi evlerde nemli betona serilmiş Sultanahmet'te tekinin bir turiste en az 300 dolardan kakalandığı ancak 5 kuruş etmeyen deşme desenli halılar üzerinde uyuyan siyahi ya da beyaz, büyük ya da küçük burunlu, uzun ya da kısa ortak yönlerinden bir diğerinin de yolda yürürken gözlerindeki tedirginlik olduğu mültecilere yönelmişti.
Işıkları, Türkiye'nin yoğun dış politika gündeminden mülteci ayıbına çeviriyoruz. 1951 Cenevre Konvansiyonu'nu imzalayan Türkiye, sadece Avrupa'dan mülteci kabul ediyor. Yani Türkiye'de mülteci olabilmeniz için bir Fransız, İspanyol ya da İngiliz pasaportuna sahip olmanız gerekiyor. Rus pasaportu da olur. Ama her zaman değil.
90'h yılların sonunda Türkiye'ye akın akın gelen Çeçen mülteciler, Rusya'nın coğrafi konumu gereği Kafkasya'dan yani Asya'dan değil Avrupa'dan geldiler. Türkiye, özellikle de kentleşme ve sanayileşme alanında yaptığı yapmayı planladığı işlerle köylü tüccarı AKP döneminde, Çeçen mültecileri yok saydı. Kimini geri gönderdi, kimilerine İstanbul'un en lüks semtlerinden birinde, Fenerbahçe'de, denize nazır ancak çoktan terkedilmiş ve bakımsızlıktan yıkılmak üzere olan TCDD lojmanlarını tahsis etti. Ancak günlük hayatlarını kolaylaştıracakları hiçbir adım
atılmadı. Çevrede ne zaman hırsızlık olsa polis, kampın kapısını çaldı, eline sığdırdığı üç-beş erkeği karakola götürdü. Bu tür olaylar dışında yok sayıldılar. Orada değillermiş gibi. Zira, Rusya'yla olan ilişkiler öyle şakaya gelmezdi.
Fena işler de yapılmadı değil. Konya, Gaziantep ve Mersin gibi pilot şehirlerden güzel mülteci hikayeleri geldi. Yerleştiler, halk bağrına bastı, iş verildi, aş alındı. Tabii sadece Müslüman mültecilerin şansları yaver gitti. İşverenlerin çoğu mülteci çalıştırmaya yanaşmıyordu. Bu da değişti.
Neden hiçbir hakkı olmayan birini çalıştırmasınlar? Az ücret, çok iş, sigorta masrafı yok ve üstelik her an kovulabilir mülteci işçiler çok geçmeden taşımacılık ve inşaat sektörlerinin de vazgeçilmez işçi profilini oluşturdular. İstanbul'un göbeğinde seramik taşıyan, duvar boyayan veya bahçe düzenlemesi yapan mülteciler var.
Bu mülteciler Papa'nın İstanbul ziyareti sırasında İstanbul'u Papa için en iyi hale getirmek için de çalıştırıldılar.
Festus Okey, mülteci arkadaşlarının Papa için hazırlıklar yaptığı sokakta bir binada polis tabancasından çıkan kurşunla
öldü. Çoğunluğunu Bahailerin oluşturduğu İranlı birçok mülteci ABD'ye gitmek üzere Türkiye'de konuşlanmış durumda. Afgan mülteciler Eminönü sokaklarında seyyar satıcılık yapıyorlar. Iraklı mülteciler ortalarda görünmekten korkuyorlar. Şimdilik Zeytinburnu'nda kendilerine bazı yabancı sivil toplum kuruluşları tarafından tahsis edilen evlerde kalıyorlar. Geçimlerini de genelde yurtdışındaki akrabalarından gelen paralarla sürdürüyorlar.
Mülteci cenneti Türkiye! Peki bu mülteciler nerede? Konumu gereği bölgedeki en yoğun mülteci nüfusuna sahip Türkiye'de mülteciler neden örgütlenemiyor? Neden sivil toplum kuruluşları, aktivistler, hayırseverler ve en önemlisi devlet kurumları konuyla ilgili olarak bıdı bıdı yapmanın ötesine gidemiyor? Fena mı olur İstanbul sokaklarında kendini "Biz Buradayız" diye gösteren binlerce mülteci? Çok mu zor? Belki. Ama Avrupa'nın gözünde demokratik görünme çabasındaki Ankara, gösteri yapan mültecileri fişleyip toplayıp alıp götür-meksizin böyle bir gösteriye izin verebilir.
Böyle bir yürüyüş ne yarar sağlar? O da yürüyüşün organize edilmesindeki yaratıcılığa bağlı. Yürüyüş şart mı? Tabi ki değil. Önemli olan mültecilerin kendilerini ifade edebilecekleri, bizlerin onları anlayabileceği, hikayelerini dinleyebileceği bir platform oluşturabilmek.
Yoksa hastanelerinde yanlış tedavi sonucu bir çok hastanın öldüğü ve bunların hesabının bile sorulamadığı ucuz insan cenneti Türkiye'de Festus ölmüş Mestus doğmuş, kimin umurunda? Mülteciler korkularını yenebilirse, dünyada mültecilerle ilgili bazı ilklerin yaşandığı bir ülke olabilir Türkiye. Süregiden tarihe ve diplomasiye bir dokunuş yapma fırsatı şuracıkta.

Ege Denizi'nde kaçak teknesi batarken 1 çocuk öldü, denizde ölümle burun buruna gelen 21 kişiyi ise Bahama bandıralı bir gemi kurtardı. Kuşadası?na getirilen kaçaklar, teknenin Yunan karasularında battığı yolundaki bilgiler üzerine kabul edilmedi. Kaçakları kurtaran Bahama bandıralı geminin kaptanı, bu kişilerin kabul edilmemesi halinde limandan ayrılmayacağını bildirdi.
Yunanistan?ın Sisam Adası açıklarında, Yunan karasularında, kaçakları taşıyan bir tekne bu sabah battı. Kuşadası?ndan, Yunanistan?ın Sisam Adsı?na yasa dışı yollarla gitmek istedikleri sanılan teknedeki kaçaklar, denize döküldü. Sabah saatlerinde Dilek Yarımadası Milli Parkı, Dipburun bölgesinde denizde çırpınan mültecileri gören Bahama bandıralı ?Noordam? adlı yolcu gemisinin mürettebatı, 21 kaçağı sağ kurtarırken, denizden 1 de çocuk cesedi çıkardıktan sonra Kuşadası Limanı?na gelip demirledi.
Kuşadası Gümrük Muhafaza Müdürlüğü kaçakların ülkeye alınıp alınmaması konusunda bakanlıktan görüş isterken, yolcuları Efes ve Meryemana evine gezmeye giden Noordam?ın kaptanı dönüş saatine kadar mültecileri Türkiye?ye bırakabilmek için çaba harcamaya başladı. Mültecilerin Kuşadası?na alınmaması halinde geminin sonraki durağı olan Malta?ya gidinceye kadar gemide tutulacakları belirtildi. Gemi kaptanı mültecilerin alınmaması halinde limandan ayrılmayacağını ve bundan sonra Türkiye limanlarına gelmeyeceğini söylediği öne sürüldü.
Bu arada Gümrük Muhafaza Müdürlüğü?nün mültecileri kabul etmeme yönünde görüş bildirdiği belirtildi. Gemi kaptanının olayın Dipburun açıklarında Yunan karasularında, Sisam Adası?nın 4 mil yakınında meydana geldiğini söylediği, bu nedenle mültecilerin Türkiye?ye kabul edilmesinin mümkün olmadığı ifade edildi.
Mültecilerin hangi ülkeden geldikleri, nereden ve nasıl yola çıktıkları hakkında bilgi alınamadı. Olası yaralı mültecilere yardım etmek üzere Kuşadası Limanı?na ambulans sevk edildi. Kuşadası Limanında geniş önlem alınırken, basın mensuplarının uzaktan da olsa görüntü almasına izin verilmedi.
Kuşadası Kaymakamı Ahmet Ali Barış olayın nerede ve nasıl meydana geldiğini, kaçakların nerede kurtarıldığını tam olarak bilmediklerini belirterek ?Konuyla ilgili araştırma yapıyoruz. Gemiyle yapılan telsiz konuşmaları dışında bize gelen resmi bir başvuru yok?? dedi

-------------------------

Yitireli Çok Oldu Umutlandırma Umudumu

Ankara’nın kurak günlerinden biriydi. Ceketimi kolumda taşımama izin veren bir havada, Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminaline gitmiştim. Eskişehir’de bir Panel’e katılacaktım Bileti alırken, otobüste cep telefonunun kullanılabileceği bir firmayla yolculuk etmek istedim, her zamanki gibi. Koltuğa oturduğumda Eskişehir’de yapılacak paneli düşünmeye başladım. Bu panelin Eskişehir’de sığınmacılarla ilgili yeni bir oluşum çalışmalarının başlangıcı olacaktı. Ben ve sığınmacılarla birebir çalışan bazı arkadaşlar konuşacaktık panelde. Sığınmacıların sorunlarını anlatacaktık. Panelin en güzel yanı ise, Eskişehir’de kalan sığınmacılardan bazılarının da konuşmacı olarak davet edilmesiydi. Bir bakıma, onların yaşadığı sorunları anlatmalarını teşvik etmekten öteye geçmeyecek bir görevdi bizimki.
Ankara’dan ayrılalı kırk beş dakika olmuştu, telefonumun çaldı. Telefonun diğer ucunda birlikte çalıştığımız çevirmenlerden (sığınmacılarla görüşmelerde yardımcı olan tercümanlar) Hasan vardı. Hasan, D’nin aradığını ve “Önder Bey’e söyleyin, hakkını helal etsin, ben gidiyorum, beni bir daha kimse görmeyecek” dediğini ve telefonu kapattığını söyledi. Endişelenmiştim. D’nin sığınmacılığın yükünü taşıyamadığını ve intihar etmek istediğini düşünmüştüm.
D, İranlı 25 30 yaşlarında, Birleşmiş Milletler tarafından “mülteci” olarak kabul edilmemiş, Türkiye’deki yedinci yılını doldurmaya yaklaşan, yakalanırsa sınır dışı edilebileceğini bilen bir kızdı. BM’deki kayıtlarında uydurma bir yaşamı yatıyordu D’nin; Türkiye’ye geldiğinde kendisine BM’ye söylemesi için bir öykü ezberletilmişti ve o da onu şakımıştı. Ama olmamıştı, bu öykü, mülteci olarak kabul edilmesini sağlayamamıştı. Sonra bir önceki öyküyü uyduranlar, başka öyküler uydurması için onu tekrar göndermişlerdi BM’ye… Türkiye’de sahte öykülerle ayakta kalmaya çalışan D, gerçek yaşamda aç kalmış, tacize-tecavüze uğramış, eğitimsiz kalmış, anasız-babasız kalmış, kimliksiz kalmıştı… Gerçek yaşam öyküsünü hiç anlatamamıştı. Oysa daha çocuktu Türkiye’ye geldiğinde, umutları taze, gözleri parlaktı. Okumak istiyordu, güzel sanatlar okumak istediği alandı. Ressam olmak istiyordu…
D, psiko-sosyal destek almak için gelip gidiyordu çalıştığım Ankara’daki proje ofisine. Hâlbuki daha temel gereksinimleri bile karşılanamayan birisinin psiko-sosyal danışmanlıktan tam olarak yararlanabileceğini düşünmek de anlamsızdı. Bu fikre birlikte çalıştığımız, çok değerli hocam, Psikolog Dr. Nedret Öztan da katılıyordu. Aslında D’nin sorunlarını tam olarak çözmek yerine, onu ayakta tutabilmekti amacı verilen psiko-sosyal desteğin.
Çalıştığımız Projedeki kayıtlardan D’nin cep telefonu numarasını aldım ve aradım. Sesi titriyordu. Tekrar helallik istedikten sonra, çok miktarda ilaç içtiğini ve artık çok geç olduğunu söylüyordu. İnsanca yaşamanın, onurun, mutluluğun, gülmenin ve de geleceğin kedisinden ne kadar uzakta olduğunu anlatıyordu, ağlıyordu. Telefonu kapattı. Yakınında olan sağlık merkezine gitmeye ikna edemeden kapattı telefonu…
Hasan’ı aradım ve BM’yi, Sağlık Merkezini, Ambulansı vb. yerleri aramasını söyledim. Hasan’dan D’nin çok yakın arkadaşı olan F’nin telefonunu aldım ve F’yi aradım. F’ye D’nin durumunu anlattım ve gidebileceği yerleri düşünmesini ve D’yi aramasını istedim. F ile görüşmem bittiğinde telefonuma cevapsız bir çağrı geldi, D idi bu. Hemen aradım. D, benimle konuşmanın kendisini rahatlattığını ve ölmeden önce benimle konuşmak istediğini söyledi. Sesi beni gitgide telaşlandırıyordu. Ben onun biran önce sağlık merkezine gitmesini ya da ambulans için yerini tam olarak söylemesini istiyordum. Hiçbir şey için geç olmadığını, BM’ye asıl yaşam öyküsünün farklı olduğuna dair yazı yazabileceğimizi ve kendisiyle yeniden görüşme yapılabileceğini söyledim. Bana “Umutlarım umudunu yitireli çok oldu, yeniden onları boş yere umutlandırma” dedi. Bu sözü D’nin aslında umudunun hala canlı olduğunu kanıtlıyordu ve bu cümlenin üzerine konuşmaya başladıktan birkaç dakika sonra D, sağlık merkezine doğru yol alıyordu, ikna olmuştu yeniden yaşama tutunmaya. Konuşurken telefon kesildi ve bir daha ulaşamadım. Eskişehir’e vardıktan iki saat sonra öğrendim, D’nin yolda yürürken düştüğünü, F’nin D’yi bulduğunu, hastaneye götürdüğünü… D ile ertesi gün konuştuğumda, umudunun umutlandığını hissettim. Yaşamımdaki en mutlu anlardan biriydi…
Not: D, yedi yıl sonra, gerçek öyküsünü anlattığı BM görüşmesinde mülteci olarak kabul edildi ve güvenli üçüncü bir ülkeye gönderildi. 2006 yılında gerçekleşen bu öykü tamamen gerçek, kullanılan D, F gibi isimler gerçek değildir.


Türkiye’nin Ege kıyılarında batan teknede çok sayıda göçmen boğularak öldü
Sinan İkinci4 Ocak 2008İngilizce’den çeviri (14 Aralık 2007)
Açıklanan son resmi veriye göre, onlarca göçmeni taşıyan bir teknenin, 8 Aralık’ta, Türkiye’nin Ege kıyılarında batmasıyla birlikte, en az 49 kişi boğularak hayatını kaybetti. Sağ olarak kurtarılan göçmenlerden bazıları teknede yaklaşık 70 kişinin olduğunu belirttiler. Bununla birlikte Sahil Koruma tarafından Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) verilen bilgiye göre teknedekilerin sayısı 85’ti. Bu insanların bir güney Akdeniz ülkesinden Türkiye’ye doğru yola çıkmış oldukları söyleniyor.
UNHCR’den bir yetkiliTurkish Daily News’e şu açıklamayı yaptı: "Göçmenlerin milliyetleri konusunda kesin bilgi yok… Çoğunun Filistinli olduğu söyleniyor. Aynı zamanda Iraklılar da var. Biz UNHCR olarak, bu olay karşısında çok büyük bir üzüntü duyuyoruz." İzmir Valisi Orhan Şefik Güldibi yaptığı açıklamada göçmenlerin çoğunun Filistinli, Somalili ve Iraklılardan oluştuğunu söyledi.
Ne yazık ki yaşanan bu felaket istisnai olmaktan çok uzak. Bu olaydan sadece bir gün sonra, altı Özbek göçmenini taşıyan bir tekne, bu kez Akdeniz’de, Antalya şehri yakınlarında battı. Bu yazının kaleme alındığı sırada altı göçmenden üçü hâlâ kayıptı.
Turkish Daily News göçmenlerin Ege denizinde yaşadıkları benzer türden felaketlerin bir listesini yayınladı. Bu listede aynı dönemde Akdeniz’de yaşanmış olan felaketler yer almıyor.
1990 Yazı: Yunanistan’a gitmek isteyen yirmi göçmen hayatını kaybetti.
8 Eylül 1991: Aynı yerde bir teknenin batmasıyla birlikte altı İranlı boğularak öldü.
14 Eylül 1992: İzmir’in Çeşme ilçesi açıklarında tekne battı; 29 ölü.
30 Ekim 1992: On dört kişi öldü.
15 Kasım 1994: Muğla’nın Bodrum ilçesi sahilinde bir tekne battı; yaklaşık 27 kişi öldü.
Mayıs 1996: İzmir’in Gümüldür ilçesi sahilinde bir gemi battı; 24 ölü.
Haziran 1997: 31 göçmeni taşıyan bir tekne İzmir’in Çeşme ilçesi açıklarında battı; 16 ceset bulundu, 5 kişi kurtarıldı.
Ağustos 2003: Sudanlı ve Moritanyalı göçmenler Altınoluk açıklarında boğularak öldüler; 19 kişi hayatını kaybetti.
Kasım 2004: 20 kişiyi taşıyan bir tekne Doğanbey açıklarında battı, 5 kişinin cesedi bu güne kadar bulunamadı.
Kasım 2005: İzmir’in Çeşme ilçesi açıklarında bir tekne battı; 10 kişi boğularak öldü.
Nisan 2007: Kuşadası’na bağlı Güzelcamlı beldesinde bir tekne battı; altı kişi boğularak öldü.
Mayıs 2007: Güzelcamlı beldesinde bir başka tekne battı; 17 Türkmen boğularak öldü.
Ağustos 2007: Urla’ya bağlı Zeytinli beldesi açıklarında bir tekne alabora olunca altı göçmen boğularak öldü.
Kasım 2007: Çanakkale’nin Ezine ilçesindeki Yeniköy Limanı açıklarında bir tekne battı; 3 kişi öldü, 15 kişi kurtarıldı, 3 kişiye ulaşılamadı.
Bu liste, Ege Denizi’nde yaşamları her yıl tehlike altına giren binlerce göçmenin, yalnızca çok küçük bir bölümünü temsil ediyor. Bu insanların birçoğu yapacakları kaçak yolculuğu ayarlamaları için kendilerini insan kaçakçılarının insafına bırakıyorlar. Sahip oldukları her şeyi nakit para elde etmek için satarak ve akrabalarından borç alarak insan kaçakçılarına büyük miktarlarda paralar ödüyorlar.
Bu yolculuklar genellikle entipüften, aşırı dolu ve güvenli olmayan teknelerle, vasıflı bir denizci, yeterli yakıt ya da uygun iletişim ve seyrüsefer donanımının bulunmadığı koşullarda yapılıyor. Buna ek olarak her yıl binlerce insan konteynırlar ve uçak kargolarının içine saklanarak ve diğer tehlike dolu yollarla yaşamlarını tehlikeye atıyorlar.
"Şanslı" olup gidecekleri yere ulaşanların bir çoğu insan ticareti yapanların eline düşüyorlar. Özellikle kadınlar ve çocuklar bedensel suiistimale maruz kalıyorlar ve kendilerine zorla fuhuş yaptırılıyor. Ücret karşılığı çalışanlar ise genellikle tehlikeli koşullarla yüz yüze geliyorlar.
Kuzey Afrika ile güney Avrupa arasıda kalan bölge -Akdeniz ve Ege denizleri- başka ülkelere göçmeye ya da iltica etmeye çalışanlar için ana geçiş yolu ve odak noktası konumunda. Türkiye çoğu kez Avrupa’nın diğer bölgelerine gitmeden önce bir konaklama yeri olarak kullanılıyor.
UNCHR dış ilişkiler sorumlusu Metin ÇorabatırTurkish Daily News’e şu açıklamayı yaptı: "Göçün arkasında esas olarak iki neden yatıyor. Bunlardan biri iltica; yine de iltica etmeye çalışanlar küçük bir sayı oluşturuyorlar. Asya’dan ve Afrika’dan gelen binlerce göçmen, iş ve daha iyi bir yaşam arayışı içinde Avrupa ülkelerine giderken, yasadışı bir biçimde Türkiye’ye giriş yapıyorlar. Bazen ulaşmak istedikleri yere gitmeden önce, yasadışı olarak, iki ya da üç yıl süreyle kalabiliyorlar."
UNHCR’nin hesaplamalarına göre Türkiye’den geçen ve bu ülkede geçici ya da sürekli olarak kalan göçmenlerin toplam sayısı yarım milyona ulaşmış durumda.
UNHCR tarafından yayınlanan "Türkiye’de Düzensiz Göç ve İltica" başlıklı bir raporda şu açıklama yer alıyor: "İltica etmek isteyenlerin ve diğer düzensiz göçmenlerin Türkiye’yi Batıya ulaşmak için bir sıçrama tahtası olarak kullanmalarının birçok nedeni var, ancak bunların en önemlisi bu ülkenin benzersiz coğrafi konumudur. Türkiye, tarihsel olarak, her zaman, Doğu ile Batı ve Kuzey ile Güney arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Türkiye doğusunda Kafkaslar, İran ve Irak gibi siyasi çatışmaların ve etnik bölünmelerin uzun bir tarihe sahip olduğu bölgeler ve ülkelerle ortak bir sınırı paylaşıyor. Diğer tarafta ise Yunan adaları (bazıları Türkiye’den sadece birkaç kilometre uzakta) ve Avrupa Birliği’nin dış çeperi yer alıyor."
Türkiye bir tek Avrupa ülkelerinden gelenlere mülteci statüsü tanıyor ve diğer ülkelerden gelen insanlara yalnızca geçici sığınma hakkı veriyor. Bu da göçmenlerin insan kaçakçılarının eline düşmesini bir kat daha kaçınılmaz hale getiriyor.
AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümeti, 2005 yılında, Avrupa Birliği’nin baskısı altında, bu tür göçü suç haline getiren yeni yasalar çıkardı. Bu yasal düzenlemelerin amacı demokratik haklara yapılan saldırının bir parçası olarak, yeni terörle mücadele yasaları aracılığıyla Avrupa’nın sınırlarını bütünüyle su geçirmez hale getirmekti. Göç sorunu ulusal düzeyde ve Avrupa ölçeğinde bir güvenlik sorunu haline getirildi. Göçün ana kaynağı olan güney Akdeniz ülkeleri ağırlıklı olarak Müslüman olduklarından, bu uygulama ırkçılığı besledi ve söz konusu bölgeler "endemik terörizm" sahaları olarak resmedildi.
AB üyesi ülkelerin ve sanayileşmiş dünyanın hükümetleri, göçmenlerin ve sığınmacıların topraklarına ayak basmasını, ülkelerinde yer olmadığı ve ekonomik kaynakların kıt olduğu gerekçesiyle yasaklamaya çalışıyorlar. ABD’de yapılan yeni düzenlemeler ticari gemilerin bir ölüm kalım durumu söz konusu olmadığı sürece denizdeki herhangi bir göçmeni gemiye almalarını yasaklıyor ve bunun yerine durumu ABD Sahil Güvenliği’ne bildirmelerini teşvik ediyor.
Bu son trajedi, gerek ekonomik mahrumiyet, derinleşen toplumsal ve ekonomik eşitsizlik, gerekse iç savaşlar ve etnik çatışmalar tarafından yaratılan daha geniş çaplı küresel bir mülteci krizinin yalnızca son ifadesidir. Bu insanlar işsizlik oranlarının yüzde 30 ve üzerinde seyrettiği ülkelerden geliyorlar.
ABD’nin Irak’ı canice işgal etmesinin bir sonucu olarak, her ay tahminen 60.000 Iraklı, sığınacak bir yer bulabilmek için evlerini terk ediyor. UNHCR, 2003 yılından bu yana 4.4 milyondan fazla Iraklının mülteci haline geldiğini tahmin ediyor.


Helsinki yurttaslar dernegi ile roportaj

Helsinki Yurttaşlar Derneği ile Röportaj 2Mültecilik Başvurusuyla İlgili Karar Bazen Ölümle Yaşam Arasındaki Çizgidir
Oktay DURUKAN, hYd Mülteci Destek Programı
Oktay DURUKAN, 2005 yılından beri Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) Mülteci Hukuki Yardım Ofisi’nde danışman olarak çalışıyor. Mültecilerle birebir hukuki destek faaliyeti dışında, hYd’nin mülteciler alanında yürüttüğü eğitim ve savunuculuk çalışmaları ile ilgili sorumlulukları var.
BMMYK’nın mültecilik statüsü belirlemesiyle ilgili ne tür sıkıntılar, sorunlar gözlemliyorsunuz?
Aslında 1951 Sözleşmesi’ne taraf ülkeler bakımından iltica taleplerini değerlendirmek ve koruma sağlamak devletin yükümlülüğüdür. BMMYK’nın esas vazifesi ise devletleri mültecilerle ilgili sorumluluk almaya teşvik etmek ve yükümlülüklerine reayet etmelerine refakat etmektir. Ancak devletlerin çeşitli sebeplerden mültecilerin korunmasıyla ilgili taahhüt altına girmemiş olduğu, yada Türkiye gibi sınırlı sorumluluk üstlendiği ülkelerde, BMMYK aslında devletin yapması gereken işi yapıyor: bu ülkelerde uluslararası mültecilik korumasına ihtiyaç duyan kişilerin başvurularını değerlendiriyor. Yani karar verici rolünü üstleniyor. Aslına bakarsanız, dünyanın çeşitli ülkelerindeki BMMYK ofisleri her yıl 100 000’in üstünde bireysel mültecilik başvurusuyla ilgili karar veriyor.
BMMYK tüm dünyada zulüm ve savaşlardan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca mültecinin güvenliği için çalışan çok önemli bir uluslararası aktör. BMMYK Türkiye Ofisi kısıtlı bir bütçe ve personel kapasitesiyle yıllardır aslında devletin yüklenmesi gereken ağır bir sorumluluğu taşıyabilmek için var gücüyle çalışıyor. Biz BMMYK çalışanlarının uzmanlıklarından ve gayretlerinden asla şüphe etmiyoruz. Ama bildiğiniz üzere uzun bekleme süreleri ciddi bir sorun. Bugün yeni bir başvurucunun BMMYK’ya kayıt olmak 2-3 ay, kayıttan statü belirleme görüşmesine kadar ortalama 8-12 ay beklemesi gerekiyor. Görüşmeden sonra statü kararı için de yine bir 8-12 ay bekleniyor. Karar olumlu olursa üçüncü bir ülkeye gönderilmeniz için işlemlerin tamamlanması yine 8-12 ay arasında sürüyor. Bir de kazara reddedildiğinizi düşünün, itiraz aşamasını da hesaba katarsanız 3-4 yıla varan süreler Türkiye’de kalan sığınmacıların sayısı az değil. Biz BMMYK’nın kapasite kısıtlarının son derece farkındayız, ama sığınmacılar açısından bu uzun bekleme süreleri yıldırıcı bir etki yapıyor. Türkiye’de zor şartlarda bu kadar uzun süreler dayanmak kolay değil.
BMMYK Türkiye’de devlet “coğrafi sınırlamadan” dolayı çok sınırlı sorumluluk aldığı için mecburen statü belirleme yapmak durumunda. Ama BMMYK’nın mülteciler için karar verici rolünü üstlenmesi, birtakım çok ciddi sakıncaları da beraberinde getiriyor. Biliyorsunuz devlet yurttaşların haklarına reayet etmediği zaman, ortaya çıkabilecek zararların tamir edilmesi mahkemeler yoluyla mümkündür. Hukuk devletinde kanunsuz ceza olmaz, yurttaşların hakları ve devletin yükümlülükleri ‘bağımsız hukuki denetim’ güvencesi altındadır. Keza bugün uluslararası insan hakları hukuku altında, sözgelimi Türkiye devletinin bir sınır dışı kararıyla ilgili olarak önce idare mahkemelerine, sonra gerekirse AİHM’e kadar gidebilirsiniz. Oysa BM devlet değil; BMMYK kararlarını beğenmediğiniz zaman gidebileceğiniz bir mahkeme yok, dolayısıyla hesap verme sorumluluğu çok sınırlı.
Örneğin BMMYK Ankara Ofisi’nin verdiği bir ret kararına itiraz ettiğinizde itiraz dilekçenizi yine aynı ofisten başka yetkililer karara bağlar. Devletle bir anlaşmazlığa düştüğünüzde mahkeme karar verir ve gerekçeler yayımlar. Oysa mültecilik başvurusu yapan bir kişi reddedildiğinde BMMYK başvurucuya spesifik ret gerekçelerine dair hiçbir açıklama yapmıyor. Unutmayalım ki bir kişinin mültecilik başvurusuyla ilgili karar bazen o kişi açısından ölümle yaşam arasındaki çizgidir. Hatalı bir statü kararı neticesinde bir kişi ülkesine geri gönderilirse sonuçları vahim olabilir.
İşte bu yüzden bizim hYd Mülteci Hukuki Yardım Ofisi olarak BMMYK statü belirleme uygulamalarına yönelik sağladığımız bağımsız hukuki denetim çok önemli. Ama zaten bu konuda BMMYK yetkililerinin de hem Cenevre hem de Ankara düzeyinde çok yapıcı bir tutum takındıklarını belirtmek isterim. Örneğin BMMYK bizim hukuki temsil sağladığımız başvurucuların ayrıntılı ret gerekçelerini bizimle paylaşıyor. Bu sayede ret kararlarına manalı bir itiraz yapma imkânı ortaya çıkıyor. Keza BMMYK zaten kendi Usul Standartları’nın da öngördüğü üzere, hukuki temsilcilerin statü belirleme görüşmelerinde başvuruculara eşlik etmesine izin veriyor.
Mültecilik statüsünün belirlenmesinde artık İçişleri Bakanlığının da Yabancılar Şubesi aracılığıyla çalışmalar yürüttüğü ve mültecilik statüsü belirlenmesinin polisler tarafından yapılmaya başlandığı gözlenmektedir. Sizce Türkiye mültecilik statüsünün belirlenmesi için yeterli altyapıya sahip mi?
Burada önce BMMYK’nın yaptığı işle İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı işi birbirinden ayırmak gerek. Türkiye bildiğiniz üzere dünyada mültecilerin korunmasına temel sağlayan 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ne bir “coğrafi sınırlama” ile taraf oldu ve “Avrupa dışından gelen” sığınmacılar açısından bu sözleşme altında herhangi bir yükümlülük üstlenmedi. Bunun anlamı şudur, bir kişi Avrupa dışında bir ülkeden zulüm korkusu sebebiyle kaçıp Türkiye’ye gelirse, Türkiye bu kişiye “iltica etme” hakkı tanımıyor. Yani bu kişilerin Türkiye’de mülteci olup uzun vadede yerleşme hakları yok.
Buna karşılık Türkiye devleti bu kişiler açısından tamamen tek taraflı olarak daha sınırlı bir koruma yükümlülüğü üstlenmiş. Demiş ki, Avrupa dışından gelen ve 1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci durumunda olan kişiler Türkiye’ye gelirlerse ben onlara “geçici sığınma” adı altında sınırlı bir koruma sağlamayı kabul ediyorum. Bunun için Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube nezdinde İçişleri Bakanlığı’na bir başvuruda bulunsunlar. Ben yapacağım değerlendirme neticesinde bu kişilerin gerçekten 1951 Sözleşmesi’ndeki anlamıyla “mülteci” durumunda olduklarını tespit edersem, “başka bir çözüm buluncaya kadar” geçici olarak Türkiye’de kalmalarına müsade edeceğim.
İşte bu “başka çözümü” de BMMYK sağlıyor. BMMYK tamamen Türkiye devletinin izni dâhilinde Türkiye’de “Avrupalı olmayan” sığınmacılar için bir mülteci statüsü belirleme prosedürü yürütüyor. Bu değerlendirme sonunda 1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci olduğuna kanaat getirdiği kişiler için “başka bir çözüm” arıyor. Bu çözüm de – Türkiye’de kalmaları imkanı olmadığına göre– üçüncü başka bir ülkeye yerleştirilmeleridir. İşte BMMYK’nın Türkiye’de yaptığı faaliyetin özü budur. Dolayısıyla dikkat ederseniz, bu kişilerin Türkiye’deki durumları bakımından hukuki açıdan asıl bağlayıcı olan Türkiye devletinin vereceği “geçici sığınma” statüsüdür. Bu mantığa göre, Türkiye devleti izin vermedikçe kimse Türkiye’de kalıp BMMYK’ya başvuramaz.
Dolayısıyla İçişleri Bakanlığı’nın bu alandaki faaliyetine, BMMYK’nın “mülteci statüsü belirleme” faaliyetine paralel olarak yürütülen bir “geçici sığınma statü belirleme” prosedürü demek lazım. Türkiye aslında kağıt üstünde uzun yıllardır bunu yapıyordu. Ama yakın döneme kadar uygulama, BMMYK mültecilik statü kararlarını bekleyip, BMMYK’nın kabul ettiği kişilere “geçici sığınma” statüsü vermek, reddettiği kişilerin de “geçici sığınma” başvurularını ret ederek ülkeden çıkmaya davet etmek şeklindeydi. Emniyet altında bu konuyla ilgili gerçek bir kapasite oluşmamıştı. Oysa son yıllarda özellikle AB sürecinin ivmesiyle İçişleri Bakanlığı bu alanda çok ciddi bir kapasite oluşturma sürecine girdi. BMMYK desteğiyle yürütülen kapsamlı eğitim çalışmaları, yeni bir kadrolaşma, bu alanda bir bilişim altyapısının kurulması gibi.
Ama asıl ilerleme 2006 Haziran’ında gerçekleşti. Biliyorsunuz Türkiye’nin hala bir iltica yasası yok. Yukarıda tarif ettiğim rejim 1994 yılında yayımlanan bir yönetmelik çerçevesinde yürütülüyordu. Ama bu yönetmelikte örneğin “geçici sığınma” statü belirleme değerlendirmelerinin nasıl bir prosedüre göre yapılacağı konusunda hiçbir hüküm yoktu. Zaten uygulamada da gerçek bir ayrı statü değerlendirmesi yapılmıyor, BMMYK kararları takip ediliyordu. İşte 2006 Haziran’ında bu kapasite oluşturma ivmesinin yeni bir merhalesi olarak İçişleri Bakanlığı 1994 Yönetmeliği’nin uygulanmasına ilişkin esasları belirleyen bir genelge yayımladı, ve ilk kez detaylı “geçici sığınma” başvuru ve değerlendirme usulleri belirledi. İşte böyle bir süreç sonunda, 2006 yılından itibaren Türkiye devleti gerçek anlamda paralel bir “geçici sığınma” prosedürünü uygulamaya soktu. İşte sığınmacıların yaşadığı illerde Emniyet Yabancı Şube memurlarının yaptığı budur.
Peki bu uygulamayla ilgili gözlemleriniz nelerdir?
Şunu söylemek lazım: Türkiye devleti bu alanda eskiye kıyasla ciddi bir kapasite oluşturmaya başlamış olmakla birlikte, aslında verilen statü kararları itibarıyla hala büyük ölçüde BMMYK kararlarıyla uyumlu bir uygulamayı sürdürüyor. Zaten doğrusu da bu. Neticede Avrupalı olmayan sığınmacılar açısından Türkiye dışında kalıcı bir çözüm bulmak durumunda olan taraf BMMYK. Sözgelimi BMMYK’nın reddettiği bir başvurucuyu İçişleri Bakanlığı kabul etse de, bunun bu kişi açısında uzun vadede bir faydası yok. Ama bazen BMMYK’nın “mülteci” olarak tanıdığı kişilerle ilgili İçişleri Bakanlığı’nın ret kararı verdiği durumlar ortaya çıkmaya başladı. Hatta bazı çok talihsiz sınır dışı örnekleri yaşadık. Tabi burada İçişleri Bakanlığı “biz bu kişinin durumunu kendi prosedürümüz içinde değerlendirdik ve 1951 Sözleşmesi’ndeki tanıma uymadığına karar verdik” diyor, yani sınır dışının hukuki olduğunu söylüyor. Türkiye’de BMMYK’nın verdiği “mültecilik” statü kararının değil, İçişleri’nin verdiği “geçici sığınma” statü kararının hukuki açıdan belirleyici ve bağlayıcı olduğuna şüphe yok.
Ama buradaki soru şudur: Acaba İçişleri Bakanlığı bu alanda gerçekten BMMYK düzeyinde bir uzmanlığa erişti mi? Bizim gözlemimiz bu alandaki kapasitenin henüz bu düzeyde olmadığı yönünde. Ayrıca Türkiye devletinin mevcut prosedürü usul hukuku açısından birçok eksiklik ve sakınca içeriyor. Tercüman sorunları var. Memurların bu alanda çok hayati olan ülke bilgisi kaynaklarına, karşılaştırmalı içtihat hukuku kaynaklarına erişimiyle ilgili sıkıntılar var. Olumsuz karara itiraz taleplerinin hangi usule göre değerlendirileceği tanımlanmış değil. Red kararı tebliğ edilirken hiçbir gerekçe belirtilmiyor, bu da anlamlı bir itirazı imkansız kılıyor. Başvuru sahibi ve hukuki temsilcisinin değerlendirme dosyasına (yani delillere) erişimi ancak prosedür tamamlanıp kişi reddedildikten sonra idare davası açılırsa mümkün. Haziran 2006 Genelgesi’nde bazı kategorilerdeki başvurucular için (örneğin ülkeye yasal olmayan yollardan girerken yakalananlar) bir “hızlandırılmış usul” tanımlanmış. Bu “hızlandırılmış usul” bir takım temel usul güvencelerinin eksikliği bakımından kaygı verici, ama şu anda uygulanmıyor.
Yine de devletin bu alanda ciddi bir kapasite oluşturma gayretine girmesi son derece olumludur. Yukarıda bahsettiğim kapasite oluşturma sürecinin kısıtlı imkânlar ve kaynaklarla, bu alanda çalışan memurların özverili çabalarıyla ilerlediğine kuşku yok. Kuşkusuz ki kötü uygulamaların yanında, iyi uygulamalar da var. Ama bizim bağımsız bir insan hakları örgütü olarak sorumluluğumuz mevzuat ve uygulamalar düzeyindeki eksikliklere ve ihlallere dikkat çekmek, zaten Türkiye devletinin kendi iç hukuku ve tabi olduğu uluslararası insan hakları yükümlülüklerinin gereği olan güvencelerin tesis edilmesini teşvik etmek.
Bu bağlamda, şu anda İçişleri Bakanlığı’nın uygulamasıyla ilgili asıl sorun statü belirleme uygulamasında değil, “geçici sığınma” prosedürüne erişim noktasında. Sınır bölgelerinden, sınır dışı işlemleri için bekleyen yabancıların kapatıldığı ‘yabancılar misafirhanesi’ diye bilinen ‘idari gözetim’ yerlerinden bize çok sayıda telefon geliyor. Ülkelerine geri gönderilmeleri halinde zulüm göreceklerini ifade eden, sığınma talebinde bulunmak istediğini söyleyen kişilere telefonla danışma sağlamaya çalışıyoruz. Bizim gözlemimiz odur ki bu kişilerin sözlü ve yazılı olarak ifade ettikleri sığınma talepleri her zaman dikkate alınmıyor, çoğu zaman bu kişilerin sığınma talepleri ancak bizim, Af Örgütü’nün ve BMMYK’nın ısrarlı çabaları sonunda işleme konabiliyor. Ama bazen de, hiç bir gayret sonuç vermiyor ve ısrarla zulüm korkusu taşıdığını ifade eden insanlar hiçbir değerlendirme yapılmadan sınır dışı edilebiliyor. Özellikle Istanbul Atatürk Havalimanı’ndaki uygulama son derece kaygı verici, çünkü burada ‘transit bölge’ tabir edilen alanda sınır dışı edilmek üzere bekletilen insanların sığınma talepleri hiçbir şekilde dikkate alınmıyor, ne avukatların ne de BMMYK’nın bu kişilere erişimine izin verilmiyor.. Biz ‘idari gözetim’ altındaki sığınmacıların tutulma koşulları ve sığınma prosedürüne erişim sorunlarıyla ilgili, bize ulaşan kişilerin beyanlarına dayanan bir rapor hazırladık ve çok yakında kamuoyuyla paylaşmaya hazırlanıyoruz.
Türkiye’nin iltica yasası hazırlama çalışmaları yürüttüğü bilinmektedir. Derneğinizle iltica yasası konusunda yürütülen bir çalışma var mı?
İçişleri Bakanlığı yetkililerinin beyanlarına göre, yukarıda sözünü ettiğim Haziran 2006 Genelgesi’nin iltica yasası hazırlıklarına temel teşkil etmesi öngörülüyor. Bu genelge gerçekten çok önemli bir dönemeçtir. Türkiye devleti bu genelge ile ilk kez sığınma/iltica alanında ayrıntılı bir prosedür ortaya koydu; başvuruların hangi usul kurallarına göre değerlendirileceği ve sığınmacıların hak ve yükümlülükleri konusunda ilk kez ayrıntılı bir düzenleme yapmış oldu. Böylece Türkiye devletinin sığınma prosedürü hem uygulayıcılar açısından, hem başvurucular açısından çok daha açık ve öngörülebilir hale geldi, uygulamalarda en azından eskiye oranla bir standart sağlanmış oldu.
Haziran 2006 Genelgesi kuşkusuz ki bir yasa değil ve bazı önemli eksiklikler içeriyor, ama bu genelgenin önemini teslim etmek lazım. Hukuk devletinin ayırıcı özelliği, idarenin her türlü tasarrufu yazılı ve öngörülebilir kurallar dâhilinde gerçekleşir, hak ve yükümlülükler açık olarak tanımlanmıştır, herhangi bir ihlal durumunda bağımsız yargının denetim ve tamir işlevi devreye girer. İşte sadece sığınma alanında değil, her türlü devlet faaliyetiyle ilgili olarak yasalara bu yüzden ihtiyaç var. Bir alanda bir kere yazılı kurallar ortaya konduğu zaman, hem o kuralların kendisi hem de o kurallar etrafında ortaya çıkan uygulamalar tartışılabilir hale geliyor.
BMMYK’nın, iltica yasası hazırlıklarına katkı olmak üzere İçişleri Bakanlığı’nın talebi üzerine, Haziran 2006 Genelgesi ve uygulamalara ilişkin tavsiye nitelikli bir rapor sunmaya hazırlandığını biliyoruz. Biz de bu çerçevede genelgede ortaya konan kurallar ve uygulamaya dair kendi eleştiri ve önerilerimizi geçtiğimiz aylarda BMMYK ile paylaştık. İlerleyen dönemde bu konuda uluslararası standartlar ve dünyadaki iyi uygulamalara dayanan daha detaylı bir somut öneriler paketi hazırlayıp, bu konudaki tartışmaya daha fazla müdahil olabilmeyi umuyoruz. İltica yasası hazırlıklarının bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri ve sığınmacı topluluklarının katkılarını da içerecek şeffaf bir süreç içinde ilerlemesi çok önemli..
Yasada neler olmalı, bunu herhalde önümüzdeki yıllarda daha çok tartışacağız. Ama Türkiye’nin önündeki en önemli mesele “coğrafi sınırlama” engelinin kaldırılması ve Türkiye’nin zulümden kaçan insanlara gerçek anlamda kalıcı bir koruma sağlar hale gelmesidir.
Röportaj: Senar AtamanYazar: RÖPORTAJLARTarih: 2008.05.26

MULTECI HABERLERI





18.07.2008 Hatay'ın Belen ilçesinde, Burma, Somali ve Filistin uyruklu 19 mülteci yakalandı.
Hatay'ın Belen ilçesinde, Burma, Somali ve Filistin uyruklu 19 mülteci yakalandı. Bir istihbaratı değerlendiren Belen İlçe Emniyet Amirliği ekipleri, bir grup mültecinin Suriye'den yasa dışı yollarla sınırı geçerek ülkeye giriş yaptığını belirledi. Göçmenlerin bulunduğu 31 DK 016 plakalı minibüsü Belen'de durduran ekipler, araçta yaptıkları aramada İstanbul üzerinden yurt dışına çıkmayı planlayan Burma, Filistin ve Somali uyruklu 19 kişiyi yakaladı. Mülteciler, Belen İlçe Emniyet Amirliği'nde yapılan işlemlerinin ardından sınır dışı edilmek üzere Hatay Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü'ne gönderildi. Bu arada, kaçak göçmenleri minibüs ile İstanbul'a götürmek isteyen sürücü H.D. ise göçmen kaçakçılığı suçlamasıyla adliyeye sevk edildi.
Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Assos sahillerinden yasa dışı yollarla Yunan adalarına kaçma hazırlığında olan 14 mülteci yakalandı.
Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Assos sahillerinden yasa dışı yollarla Yunan adalarına kaçma hazırlığında olan 14 mülteci yakalandı.İHA muhabirinin edindiği bilgiyle göre bölgede denetimlerini sıklaştıran Küçükkuyu Sahil Güvenlik Bot Komutanlığı’na bağlı ekipler, Assos açıklarında şişme botla Yunanistan'ın Midilli Adası'na kaçmaya çalışan mültecileri fark etti. Kısa sürede şahısların yanlarına ulaşan ekipler şişme botta bulunan 8 Moritanya, 4 Afganistan ve 2 Pakistanlı mülteci ile bu kişilere rehberlik yaptığı iddia edilen A.A’yı bota alarak beldeye getirerek Jandarma ekiplerine teslim etti.Mültecilerin gerekli işlemlerin ardından sınır dışı edileceği öğrenildi.


Gölbaşı Belediye Başkanı Haşlak: Mağdur İnsanlara El Uzatmak İnsanlık Görevidir
23.07.2008
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır, Ankara'da bulunan Amerika, İtalya ve Hindistan konsolosluk çalışanları ile Boeing firması çalışanlarının eşleri ve Aslı Börek Genel Koordinatörü Yasemin Alansalıoğlu, Gölbaşı Belediye Başkanı A. Nasır Haşlak'a Çubuk ilçesindeki mültecilere yaptığı yardımlardan dolayı teşekkür ziyaretinde bulundu.
BM
Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır, Ankara'da bulunan Amerika, İtalya ve Hindistan konsolosluk çalışanları ile Boeing firması çalışanlarının eşleri ve Aslı Börek Genel Koordinatörü Yasemin Alansalıoğlu, Gölbaşı Belediye Başkanı A. Nasır Haşlak'a Çubuk ilçesindeki mültecilere yaptığı yardımlardan dolayı teşekkür ziyaretinde bulundu. Yabancı konukları makamında kabul eden Başkan Haşlak, "Vatanlarını bırakmak zorunda kalıp, kendilerine yeni vatan arayan mağdur insanlara el uzatmak insanlık görevidir. İster doğu, ister batı, Avrupa ya da Afrika, dünyanın neresinde olursanız olun, gelişmişliğinizi ve zenginliğinizi mağdur, ihtiyaç sahibi insanlara yansıtamıyorsanız gerçek anlamda zengin sayılamazsınız. Biz bu anlamda elimizden geldiğince, bir nebze de olsa katkıda bulunabildiysek ne mutlu bizlere. Ziyaretimize gelerek teşekkürlerinisunan yabancı konuklarımıza göstermiş oldukları nezaketten dolayı teşekkürlerimi sunuyorum" dedi. Gölbaşı ilçesi ve projeleri hakkında da bilgi veren Başkan Haşlak, daha sonra konuklarına Mogan Gölü kenarında öğle yemeği verdi.
Belen'de, Yasa Dışı Yollarla Türkiye'ye Giren 19 Mülteci Yakalandı
Muğla’da Mülteci Operasyonu
10.07.2008
Muğla Merkez otogarında otobüs bekleyen 12 Afganistan uyruklu mülteci, Çevik Kuvvet ekipleri tarafından yakalandı. Türkiye’ye yasa dışı yollardan girerek İzmir’e gelen 12 Afgan uyruklu mülteci, Marmaris’e gitmek için otogar vatandaşların dikkatini çekmesi üzerine polise bilgi verildi. Otagar yanına gelen polis ekiplerini gören mülteciler kaçmaya başladı. Takviye ekiplerin olay yerine gelmesinin ardından çevrede bulunan inşaatlara ve otogar tuvaletlerine saklanan mülteciler yaklaşık 20 dakika süren kovalamanın ardından saklandıkları yerlerden tek tek yakalandılar.
Muğla Merkez otogarında otobüs bekleyen 12 Afganistan uyruklu mülteci, Çevik Kuvvet ekipleri tarafından yakalandı. Türkiye’ye yasa dışı yollardan girerek İzmir’e gelen 12 Afgan uyruklu mülteci, Marmaris’e gitmek için otogar vatandaşların dikkatini çekmesi üzerine polise bilgi verildi. Otagar yanına gelen polis ekiplerini gören mülteciler kaçmaya başladı. Takviye ekiplerin olay yerine gelmesinin ardından çevrede bulunan inşaatlara ve otogar tuvaletlerine saklanan mülteciler yaklaşık 20 dakika süren kovalamanın ardından saklandıkları yerlerden tek tek yakalandılar.Gözaltına alınan mülteciler üzerlerinin aranmasının ardından Muğla Emniyet Müdürlüğü Hamdi Bey Polis karakoluna götürüldüler. Afgan uyruklu mültecilerin İzmir’den otobüsle Muğla’ya geldikleri buradan da Marmaris’e gidecekleri öğrenildi. Mültecilerin Marmaris’ten kendilerini bekleyen bir tekne ile Yunan adalarına geçmeyi planladıkları belirlendi.Yakalanan mülteciler ilk ifadelerinde Marmaris’te kendilerini yasa dışı yallarla Yunan adalarına geçirecek bir kişiyle bulaşacaklarını söyledikleri öğrenildi. Polis ekipleri Marmaris’teki zanlının yakalanması için çalışma başlattı.

Firari Mülteciler Çarşıyı Ayağa Kaldırdı
10.07.2008
Bursa'nın Karacabey ilçesinde yakalanan 20 kaçak göçmen, Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne getirildikleri sırada firar etmek isteyince ortalık karıştı. Polisin elinden kurtulup çarşı içerisine kaçan bir mülteci, çevik kuvvet polisi tarafından uzun süren kovalamacanın ardından yakalandı.
Bursa'nın Karacabey ilçesinde yakalanan 20 kaçak göçmen, Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne getirildikleri sırada firar etmek isteyince ortalık karıştı. Polisin elinden kurtulup çarşı içerisine kaçan bir mülteci, çevik kuvvet polisi tarafından uzun süren kovalamacanın ardından yakalandı. Edinilen bilgiye göre, yasa dışı yollardan Türkiye'ye giren 20 mültecinin İstanbul'dan İzmir'e gidecekleri istihbaratını alan Karacabey Jandarma Komutanlığı ekipleri ile Bölge Trafik ekipleri, hara önünde Sezgin Y. idaresindeki 16 ECC 36 plakalı otobüsü durdurarak kimlik kontrolleri yaptı. Yapılan kontrollerde 35 yolcusu bulunan İzmir otobüsünde tespit edilen 20 mülteci otobüsten indirildi. Otobüste bulunan diğer yolcular başka otobüslerle gönderilirken, 20 mülteci ile otobüs şoförü Sezgin Y. (36) vemuavin Recep D. (51) jandarma tarafından gözaltına alındı. 13'ü Afganistan, 4'ü Nepal, 2'si Pakistan uyruklu 20 kaçak, Karacabey Jandarma Komutanlığı tarafından Bursa Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü'ne gönderildi. İfadeleri alınan şahıslar, çevik kuvvet polisi eşliğinde götürüldükleri Bursa Adliyesi'nde yapılan doktor kontrolünün ardından Fomara'daki Emniyet Müdürlüğü'ne getirilirken firar etmek istediler ve ortalık karıştı. Çevik kuvvet minibüsünden indirilen mültecilerden biri polisin elindenkurtulup Fomara Meydanı'na, oradan da çarşı içerisine kaçınca esnafı ayağa kaldırdı.Elleri bağlı halde kaçan mülteciyi gören esnaf şaşkına döndü. Şahsı uzun süre kovalayan polis ekipleri, kaçak göçmeni yakalayıp etkisiz hale getirdi. Kaçmaya çalışan diğer mülteciler de polis tarafından etkisiz hale getirilip emniyete sokuldu. Kaçak göçmenlerin, 10 gün önce İran sınırından Van'a geldiği, oradan bir konteynırın içinde İstanbul Aksaray'da bir otele yerleştirildikleri ve buradan da otobüse bindirilerek önce İzmir'e, ardından Yunanistan'a gönderilecekleri tespit edildi. Mültecilerin Yunanistan'a gidebilmek için 500 ila 9 bin dolar arasında para ödedikleri öğrenildi.
Karacabey'de 20 Kaçak Göçmen Yakalandı
09.07.2008
Bursa'nın Karacabey ilçesinde jandarma ve polis ekipleri tarafından bir otobüste 20 kaçak göçmen yakalandı.
Bursa'nın Karacabey ilçesinde jandarma ve polis ekipleri tarafından bir otobüste 20 kaçak göçmen yakalandı.Edinilen bilgiye göre, yasa dışı yollardan Türkiye'ye giren 20 mültecinin İstanbul'dan İzmir'e gidecekleri istihbaratını alan Karacabey Jandarma Komutanlığı ekipleri ile Bölge Trafik ekipleri, hara önünde Sezgin Y. idaresindeki 16 ECC 36 plakalı otobüsü durdurarak kimlik kontrolleri yaptı. Yapılan kontrollerde 35 yolcusu bulunan İzmir otobüsünde 20 mülteci tespit edilerek otobüsten indirildi. Otobüste bulunan diğer yolcular başka otobüslerle gönderilirken, 20 mülteci ile otobüs şoförü Sezgin Y. (36) vemuavin Recep D. (51) jandarma tarafından gözaltına alındı. Yakalanan 20 mülteciden 13'ü Afganistan, 4'ü Nepal, 2'si Pakistan uyruklu oldukları öğrenilirken, bir mültecinin sağır ve dilsiz olduğu, uyruğunun ise tespit edilemediği belirtildi. Mültecilerin, 10 gün önce İran sınırından Van'a geldiği, oradan bir konteynırın içinde İstanbul Aksaray'da bir otele yerleştirildikleri ve buradan da otobüse bindirilerek önce İzmir'e ardından Yunanistan'a gönderilecekleri tespit edildi. Mültecilerin Yunanistan'a gidebilmek için 500 ile 9 bin dolar arasında para ödedikleri öğrenildi. Jandarmada sorgusu tamamlanan 20 mülteci, daha sonra bir otobüse bindirilerek Bursa Yabancılar Şubesi'ne gönderildi. Gözaltına alınan otobüs şoförü ve muavin ise mahkemeye sevk edildi.
Somali'de Üst Düzey Bir BM Yetkilisi Öldürüldü
08.07.2008
Somali'nin başkenti Mogadişu'da kimlikleri belirlenemeyen kişilerin, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı Başkanı Osman Ali Ahmed'i vurduğu açıklandı.
Somali'nin başkenti Mogadişu'da kimlikleri belirlenemeyen kişilerin, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı Başkanı Osman Ali Ahmed'i vurduğu açıklandı.Evinin yanındaki camiden ayrıldığı anda vurulan Osman Ali Ahmed'in, kaldırıldığı Afrika Birliği Hastane'sinde öldüğü bildirildi.Görgü tanığı, "Camiden çıktıktan sonra, 3 silahlı Ahmed'in baş ve vücuduna aynı anda ateş etmeye başladı" diye konuştu.Saldırıda Ahmed'in oğlu ve arkadaşlarından birinin de yaralandığı açıklandı.Somali'de 21 Haziran'da da BM Mülteci Yüksek Komiserliği'nin Başkanı kaçırılmıştı.

Fev'den Filistinli Engellilere Anlamlı Destek
Fiziksel Engelliler Vakfı (FEV), Filistinli engellilere ulaştırılmak üzere 100 adet tekerlekli sandalyeyi İHH İnsani Yardım Vakfı'na teslim etti. İHH, tekerlekli sandalyeleri Suriye'deki Tenf ve Hol mülteci kamplarında yaşayan engelli Filistinli mültecilere ulaştıracak.
Fiziksel Engelliler Vakfı (FEV),
Filistinli engellilere ulaştırılmak üzere 100 adet tekerlekli sandalyeyi İHH İnsani Yardım Vakfı'na teslim etti. İHH, tekerlekli sandalyeleri Suriye'deki Tenf ve Hol mülteci kamplarında yaşayan engelli Filistinli mültecilere ulaştıracak.Türkiye'deki engelli vatandaşlara eğitim, istihdam, danışmanlık ve sağlık gibi konularda önemli hizmetler sunan FEV, ülkelerinden uzakta yaşayan Filistinli engellileri unutmadı. Vakıf, 100 adet tekerlekli sandalyeyi Filistinli engelli mültecilere ulaştırılmak üzere İHH İnsani Yardım Vakfı'na teslim etti. İHH, tekerlekli sandalyeleri Suriye'deki Tenf ve Hol kamplarında kalan Filistinli engelli mültecilere ulaştıracak.FEV Başkanı Kahraman Emmioğlu, yardımla ilgili olarak, "Vakıf geleneklerimiz doğrultusunda her nerede ve kim olursa olsun imkanları ölçüsünde yardım elini uzatmaya çalışan vakfımız, bu yardımla Filistinli engellilerin hayatlarını kısmen de olsa kolaylaştırmayı ve iyileştirmeyi hedefliyor. Hayırsever vatandaşlarımızın katkısıyla FEV, bundan böyle de ihtiyaç sahibi engellilerin yanında olmaya devam edecek" dedi.İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım ise Filistinli engellileri unutmayan Fiziksel Engelliler Vakfı'na teşekkür etti. Yıldırım, "Suriye'deki Tenf ve Hol mülteci kampında, derme çatma çadırlarda kalan Filistinli mülteciler zor şartlarda hayat mücadelesi veriyor. Filistinli engellilerin dramı ise çok daha büyük. Filistin'de normal hayat bile zor, engelliler ne yapsın? Mülteci hayatı yaşayan bu insanların tekerlekli sandalye alacak maddi imkânları yok. Onlara yardımcı olmak için Fiziksel Engelliler Vakfı'ndan100 adet tekerlekli sandalye talep ettik. Onlar da bizi kırmadı. Böyle bir hayra vesile oldular. Teşekkür ederiz" diye konuştu.Van'da Dünya Mülteciler Günü Kutlamaları
26.06.2008
Van'da bulunan sığınmacı ailelere yönelik düzenlenen bir etkinlikle Dünya Mülteciler Günü kutlandı.
Van'da bulunan sığınmacı ailelere yönelik düzenlenen bir etkinlikle Dünya Mülteciler Günü kutlandı.Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) Van Feyyaz Tokar Eğitim Parkı'nda düzenlenen etkinliğe, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Van Ofis Sorumlusu Xhmeil Shahu, TEGV Van Feyyaz Tokar Eğitim Parkı Sorumlusu Rezzan Bayram, İl Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürü Güven Şeker ile bazı sivil toplum örgütü temsilcileri ve sığınmacı aileler katıldı.Burada bir konuşma yapan BMMYK Van Ofis Sorumlusu Xhmeil Shahu, şiddetten, zulümden, baskıdan kaçarak yer değiştiren insan sayısının her geçen gün arttığını söyledi. BMMYK'nın geçen 50 yılda dünya çapında 50 milyondan fazla insana, hayatlarını yeniden kurma ve kalıcı çözümler bulmada yardımcı olduğunu belirten Shahu, geçen zaman diliminde Türkiye ile BMMYK'nın çok etkin ve dinamik işbirliği sergilediğini kaydetti.Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Feyyaz Tokar Eğitim Parkı Sorumlusu Rezzan Bayram ise sığınmacı ailelere yönelik önemli çalışmalarda bulunduklarını ifade etti. Bu çalışmalara, sığınmacı ailelerin çocuklarıyla başladıklarını belirten Bayram, daha sonra okuma yazma kursları ve diğer etkinliklerle çalışmaları sürdürdüklerini kaydetti.Yapılan konuşmaların ardından sığınmacı ailelerin çocukları şarkı söyleyip dans ettiler. Etkinlik, çocukların yaptığı tiyatro gösterisi ile son buldu.
Avusturya'da Lübnan'daki Mülteci Kampına Yardım Konferansı
24.06.2008
Lübnan ve Filistinli liderler, Viyana'da düzenlenen yardım konferansında, zarara uğrayan Filistin mülteci kampının yenilenmesi için uluslararası toplumdan yardım istedi.
Lübnan ve Filistinli liderler, Viyana'da düzenlenen yardım konferansında, zarara uğrayan Filistin mülteci kampının yenilenmesi için uluslararası toplumdan yardım istedi. Avusturya hükümetinin düzenlediği ve bir gün süren konferansa 70 ülkenin temsilcileri katıldı. "Kampı ve Lübnan-Filistin ilişkilerini onarmalıyız" diyen Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, uluslararası fon ile 27 bin mültecinin yaşayacağı kampa eğitim ve sağlık hizmetleri yatırımının yapılacağını ifade etti. 2007 yılının yazında Lübnan hükümetinin kampın kontrolünü elinde tutan Fetih el-İslam Grubu ile çatışması sonucu kamp büyük ölçüde hasara uğramıştı. Çatışmalar başlamadan önce yaklaşık 33 bin mülteci kamptan tahliye edilmişti. Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Örgütü'ne göre, Nahr al- Bared'in tadilatının 1.5 yıl sürmesi ve tadilatın 282 milyon dolara mal olması bekleniyor.
Mülteci Tır'ının Son Durağı Buca Oldu

23.06.2008
Mülteci hakları konusunda toplumu bilgilendirmek ve duyarlılığı arttırmak amacıyla Van'dan yola çıkan Mucize Hayatlar TIR'ının son durağı Buca oldu
Mülteci hakları konusunda toplumu bilgilendirmek ve duyarlılığı arttırmak amacıyla Van'dan yola çıkan Mucize Hayatlar TIR'ının son durağı Buca oldu20 Haziran Dünya Mülteciler günü dolayısıyla gerçekleştirilen Mucize Hayatlar Mülteci Tırı Projesi kapsamında İzmir'in Buca ilçesinde bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Türkiye Temsilcileri Michel Gaude ve Metin Çorabatır, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Avukat Özlem Altıparmak, Mülteci-Der Başkanı Talat Ulusoy ve Avukat Taner Kılıç katıldı. Toplantıda bir konuşma yapan Buca Belediye Başaknı Cemil Şeboy insan hakları konusunda hassas olduklarını belirterek, "Mevlana'nın heykelini hoşgörünün sembolü olarak Buca'ya diktik. Tüm insanları herhangi bir ayrım yapmaksızın kucaklıyor ve haklarına saygı duyuyoruz." dedi. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Avukat Özlem Altıparmak ise mültecilerin zorlu yolculuklarında tırı kullanmaları nedeniyle projenin parçası olarak tırı seçtiklerini belirtti. Altıparmak, "Mucize hayatlar tırının güzergahında bulunan her ilde çeşitli etkinlikler yaptık. Projenin katılımcılarına destekçilerine ve herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca böyle güzel mekanda bizi ağırladığı için Cemil Şeboy'a da minnet ve teşekkürlerimi sunuyorum." diye konuştu. Etkinliğin ikinci bölümünde ünlü sanatçı Muazze Ersoy bir konser verdi. Sanatçıya gösterilen yoğun ilgi sebebiyle Buca Gölette izdiham yaşandı. Kontrollü olarak içeriye alınan vatandaşları gören Muazzez Ersoy, "Kapıları ardına kadar açın. Sevenlerimle birlikte olmak istiyorum." dedi. Şarkılarını sevenleriyle birlikte seslendiren Ersoy, "Sevemedim Kara Gözlüm" isimli şarkıyı da Başkan Şeboy ile birlikte söyledi
Türkiye, Iraklı Mülteciler İçin 3 Milyon Doları Aşkın Bağış Yaptı
21.06.2008
Türkiye, Iraklı mülteciler için 2007'den bu yana 3 milyon doları aşkın doğrudan bağış yaptı.
Türkiye, Iraklı mülteciler için 2007'den bu yana 3 milyon doları aşkın doğrudan bağış yaptı. Dışişleri Bakanlığı tarafından Dünya Mülteciler Günü nedeniyle yapılan yazılı açıklamada, Türkiye'nin tarih boyunca baskıdan kaçan halklara sığınak olduğu belirtilerek, bugün de dünya çapında mülteci sorunlarını çözmek için üzerine düşen insani görevleri yerine getirdiği kaydedildi. Türkiye'nin yaptığı bazı bağışlara ilişkin resmi rakamların da yer aldığı açıklamada, "Yıllık olağan gönüllü katkısı dışında 2005 yılında Güney Asya depremi için Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (BMMYK)500 bin ve BMMYK-NATO ortak operasyonuna 891 bin, 2007 yılında BMMYK'nin Yerlerinden Edilmiş Iraklılar Programı'na toplam 3 milyon ve 2008 yılında BMMYK'nin Afrika'daki yerlerinden edilmiş kişilere yönelik yardım çağrısına 250 bin ABD Doları katkı sağlamıştır" denildi. AB üyelik süreci çerçevesinde 2005 yılında "İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı" hazırlandığı kaydedildi. AB Komisyonu'na sunulan eylem planı, iltica ve göç konularında ayrı bir birim kurulmasını, Türkiye'nin iltica, göç ve yabancılar mevzuatının ve sisteminin AB müktesebatına uyumlu hale getirilmesi için yürürlüğe konması gereken yasal düzenlemeleri, idari yapılanma ile fiziki altyapının tamamlanmasına yönelik yatırım projelerini vediğer tedbirleri içeriyor.
Mültecilere Belediyeden Yardım 20.06.2008
Trafik ekipleri tarafından Derince Otoyol mevkiinde yapılan denetimler sırasında bir kamyon kasasında yakalanan mültecilere, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yardım elini uzattı.
Trafik ekipleri tarafından Derince Otoyol mevkiinde yapılan denetimler sırasında bir kamyon kasasında yakalanan mültecilere, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yardım elini uzattı.Kaçak yolla Avrupa'ya gitmek isterken yakalanan mültecilere, Büyükşehir Belediyesi giysi yardımında bulundu. 98 yabancı uyruklu mülteciye dağıtılan yardım paketleri, Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili İlyas Şeker ve Genel Sekreter Yardımcısı Tahir Büyükakın tarafından verildi. Derince Çınarlı Köyü'nde bulunan Özel Harekat Merkezi'nde kalan mültecilere gömlek, tişört, terlik, iç çamaşırından oluşan yardım kolileri dağıtıldı. Yardım organizasyonunda Kocaeli Emniyet Müdürü Hüseyin Namal da hazır bulundu. Mültecilerin, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından kontrolleri yapılıp, ihtiyaçları giderildi. 98 kişiden oluşan mülteciler, Büyükşehir Belediyesi tarafından Poligon Tesisleri ve Kuruçeşme Lojmanları'nda misafir edilecek. 44 Afgan, 28 Pakistanlı, 31 Burmalı, 4 Bangladeşli ve 1 Moritanyalı'ya Pasaport ve Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yapılan kontrollerden sonra gerekli işlemler uygulanacak.
İsrail İşgaline Karşı Rap Müzik
20.06.2008
İsrail işgaline karşı Rap müzik yapan Filistinli gençler, büyük ilgi görüyor. Filistinli muhalif gençlerden oluşan G-Town isimli grup, Rap müzik yaparak İsrail'e karşı seslerini yükseltiyor.
İsrail işgaline karşı Rap müzik yapan Filistinli gençler, büyük ilgi görüyor. Filistinli muhalif gençlerden oluşan G-Town isimli grup, Rap müzik yaparak İsrail'e karşı seslerini yükseltiyor. Hip-hop ve Rap tarzı müzik yaparak büyük ilgi çeken Filistinli gençler, İsrail işgalini protesto ediyor. Sokak konserleriyle özellikle Filistinli gençlerin ilgisini çeken Rap gruplarından G-Town, Filistinli 4 gençten oluşuyor. 17 ile 23 yaş arasındaki Mohamed Magrabi, Mohamed Aloocalan, Fedi Ammous ve A'la Barhmie isimli gençler, yaptıkları müzikle Filistinlilere özgürlük mesajı veriyor.Filistin halkına birlik mesajları veren gençler, aynı zamanda takma isimleriyle de dikkat çekiyor. Mohamed Abogohoan isimli genç "Goint man" lakabını kullanırken, B-boy grubun lideri Mohamed Magrabi isimli Filistinli genç, müzikleriyle şiddetten, işgalden, savaştan ve ırkçılıktan bahsettiklerini belirterek, "Rap her zaman mesaj veren bir müzik türü. Bizim grubumuzun adı G-town (get of town / şehirden defol) biz, buradakileri gettolardan (toplama kampı) bahsediyoruz. Biz, müziğimizle şiddetten,işgalden, savaştan ve ırkçılıktan bahsediyoruz. Müziğimizle bu olgulara karşı savaş veriyoruz. Bence müzik insanlara bir şeyler söylemek için çok büyük bir güç. Bunun gibi şeylerle insanlarla birçok şey öğretebilirsiniz. Onlar ne söylersen onu dinliyor. Biz müziğimizle, güzel bir dünya kurmak için savaşıyoruz" şeklinde konuştu. Son konserlerini Kudüs'teki Fransız Kültür Merkezi'nin bahçesinde veren grubun lideri Mohamed Magrabi, kendisinin Kudüs'teki Shuafat Mülteci Kampı'nda büyüdüğünü dile getirdi."Error" lakaplı A'la Barhmie ise, halka mesajlarını tam olarak verdiklerini belirterek, "Biz müziğimizle sesi olmayanların sesi oluyoruz. Müziğimizle, burada meydana gelen sorunları dile getiriyoruz. Bizi önceleri Amerikan müziği yapıyoruz diye eleştiriyorlardı. Fakat şimdi müziğimizi daha iyi anlıyorlar ve hoşlanıyorlar" dedi.Filistinliler olarak burada var olma savaşı verdiklerini dile getiren grubun en genç üyesi K.O. lakaplı Fedi Ammous ise, gün gittikçe kendilerine olan ilginin arttığını görüşünde. "Biz, müziğimizle barışı konuşuyor ve buradaki sorunları insanlara gösteriyoruz" diyen Fedi Ammous, "Müziğimizle dünyada Filistin dışındaki insanlara 'burada varız' mesajını veriyoruz. Burada yaşadığımızı gösteriyoruz. Biz, müziğimizle barışı konuşuyor ve buradaki sorunları insanlara gösteriyoruz. Eskiden insanlar bizianlamıyordu ancak şimdi bizi dinliyor. Birçok hayran kulübümüz ve fanımız var. Bizi anlıyorlar" açıklamasında bulundu.Şarkılarında vatan temasını da işleyen gençler, Filistin'de büyük bir hayran kitlesine sahip.Mültecilerin Ortadoğu'dan Avrupa'ya Geçiş Kapısı İzmir
19.06.2008
Mülteci-Der Başkanı Talat Ulusoy, dünyada 67 milyon mülteci olduğunu belirterek, mültecilerin Ortadoğu'dan Avrupa'ya gitmek için İzmir'i geçiş kapısı olarak gördüğünü söyledi.
Mülteci-Der Başkanı Talat Ulusoy, dünyada 67 milyon mülteci olduğunu belirterek, mültecilerin Ortadoğu'dan Avrupa'ya gitmek için İzmir'i geçiş kapısı olarak gördüğünü söyledi. 20 Haziran Mülteciler Günü'nde mültecilerin sorunlarını masaya yatıran Mülteci-Der Başkanı Talat Ulusoy, Hatuniye Parkı'nda dernek üyelerinin katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi. Dünyada ve Türkiye'deki mülteciler hakkında bilgi veren Ulusoy, dünyada 67 milyon mülteci olduğunu söyledi. Ortadoğu'dan Avrupa'ya kaçacak mültecilerin ülkemiz üzerinden geçtiğini ve İzmir'i geçiş kapısı olarak gördüğünü belirten Ulusoy, 2007'de silahlı çatışmalar yüzünden ülkesinden yerinden edilmiş kişilerin sayısı 2,5milyon artarak 26 milyona ulaştı. Doğal felaketler yüzünden evlerini terk eden insanlarla birlikte ülkesinden yerinden edilenlerin sayısı toplam 51 milyonu buldu. Türkiye'de Nisan 2008 sonu itibariyle kayıtlı 13 bin 385 mülteci olduğu bilinmektedir. Bu rakam kayıt dışı olduğu takdirde kat kat artmaktadır. Afganistan başta olmak üzere Irak, Somali ve Sudan'dan kaçan mülteciler ülkemiz üzerinden Avrupa ülkelerine geçiş yapmaya çalışıyor. Bu mülteciler özellikle İzmir üzerinden Yunanistan'a geçerek Avrupa'yaulaşmaya çalışıyor dedi. 2008 yılı ocak ayında derneğin kurulduğunu ve çok yeni bir dernek olduklarını belirten Ulusoy, şöyle konuştu: Özellikle yurdumuzda bulunan mültecilerin sorunlarının çözümü için uğraşmaktayız. Çeşitli sorunları bulunan mültecilerin ülkemizde kaldıkları süreç içerisinde, sağlık, gıda ve konaklama ihtiyaçlarını imkanlar doğrultusunda ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya çalışıyoruz. 20 Haziran Mülteciler Günü etkinlikleri çerçevesinde 3 günlük bir program düzenleyerek, mültecilerle ilgili film ve müzikdinletileri sunacağız. Aynı zamanda Muazzez Ersoy'un sahne aldığı pazar günü Buca Gölet'de bir konser düzenlenecek.Söke’de Jandarma Minübüsünden Atlayan Moritanyalı Mülteci
18.06.2008

Önceki gün Yenidoğan Beldesi yakınlarında jandarma tarafından yakalanarak beraberindeki arkadaşları ile Adliyeye sevk edilen Moritanyalı Mülteci Adliye dönüşü jandarmanın aracından atlayarak kaçmak istedi. Uzun Süren kovalamaca sonucu kaçak polislerin de yardımı ile yakalanabildi. Yaşanan kovalamacıyı şahit olanlar panik yaşadı.
Önceki gün Yenidoğan Beldesi yakınlarında jandarma tarafından yakalanarak beraberindeki arkadaşları ile
Adliyeye sevk edilen MoritanyaMülteci Adliye dönüşü jandarmanın aracından atlayarak kaçmak istedi. Uzun Süren kovalamaca sonucu kaçak polislerin de yardımı ile yakalanabildi. Yaşanan kovalamacıyı şahit olanlar panik yaşadı.Edinilen bilgiye göre yasadışı yollardan yurda giriş yapan ve aynı şekilde Yunanistan’a geçmek isteyen bir gurup kaçak, jandarma tarafından yakalandı. Adliyeye sevk edilen kaçaklar sorgularının ardından sınır dışı edilmelerine karar verildi. Jandarma tarafından üç ayrı araçla alınan mülteciler Adliyeden yabancılar şubesine teslim edilmek üzere alındı. İstasyon Caddesi’nde trafiğin sıkıştığı bir anda yavaşlayan minibüsün kapısını açarak atlayıp kaçan 22 yaşlarındaki Moritanyalı kaçak ile güvenlik güçleri arasında uzun süre kovalamaca yaşandı. İzini kaybettirmek için ara sokaklara ardından İstasyon Caddesi üzerinden Belediye Meydanı’na çıkan kaçak Efes Sineması yakınlarında yakalanabildi.Uzun süren kovalamacının ardından polisler tarafından yakalanan kaçak jandarmaya teslim edildi. İsmi açıklanmayan Moritanyalı kaçak tekrar gözaltına alınırken, yaşanan koşuşturmayı görenler oldukça heyecanlandı.